MUSTAFA AKDAĞ
HAKKINI SAVUN, İMAM HATİPLERE SALDIRMA !
Bazı özgürlüklerin kısıtlanması kimilerini yeraltına kimilerine kayıt dışı olmaya mecbur etmiştir. Bu durum sanat, siyaset, ticaret, eğitim olmak üzere hayatın her alanı için geçerlidir.
Ülkemizde din eğitimine getirilen yasaklar, bu konuda bir başıboşluğu getirmiştir. Elbette din eğitimi devletin tekelinde olamaz. Ancak din eğitimi verenlerin de bilinmesi, kayıt altında olması ve kurumlaşması gerekir. Cemaat, camii, vakıf, dernek, medrese, İmam Hatip fark etmez. Kimin ne olduğu, hangi eğitimi verdiği açık ve net olmalı. Kimin ne olduğu ve nerde ne yaptığının bilinmesi her açıdan doğru ve iyidir.
İmam Hatip Liseleri “meşru” ve “muteber” din eğitimi açısından en çok bilinen kurumlardır. Müslüman halk bu okulları, çocuklarının, millî ve manevi değerlerini kaybetmeden, özlerini ve özelliklerini bozmadan, gelişme ve değişmeye açık olarak, orta öğrenimlerini yapabilecekleri okullar olarak görmüştür.
Öz kültürüne yabancılaşmış, hakim azınlık ise açılmasını engellemek ve mezunlarını camiye hapsedip devletin diğer kurumlarından uzak tutmak istemiştir. Bunun için bu camianın mensupları ve mezunlarına çok eziyetler edildi ve çok sıkıntılar çektirildi.
Tüm bu haksızlıklara rağmen imam hatipliler kin tutmadı ve husumet yapmadı. Her zaman milletin ve memleketin selametini düşünerek kötülüğe iyilikle karşılık vererek sabrettiler.
28 Şubat sürecinde en büyük haksızlığa uğrayan İmam Hatipler, AK Parti hükümetleri ile bu zulümlerden kurtulmaya başladılar. İmam Hatip Ortaokullarının yeniden açılması ve İmam Hatip Liselerinin yeniden ilgi görmesi birilerini rahatsız etmeye başladı.
Din eğitiminin yasak olduğu “anormal şartlar”da din eğitimini başka bir şekilde verme kabiliyeti de gelişti. Özellikle köklü ve tecrübeli bir ekolü temsil eden cemaatler gazete, dergi, dersane ve ticarethanelerini de din eğitiminin istifadesine sundular.
Bu fiili durum din eğitiminde kurumlaşmayı getirmese de önemli ve etkili bir gelenek haline geldi. Ancak Türkiye’de normalleşen şartlar altında İmam Hatiplerin yaygınlaşması ve kurumsal olarak din eğitimi vermesi ister istemez bir “hasidlik damarı”nı da kabartmaktadır.
Rekabet hak, husumet haramdır. Herkes husumete ve tarafgirliğe girmeden kendi hakkını savunsun. Ancak kendi varlığını diğerinin yokluğu üzerinden savunmak doğru değildir. Kendi varlığını İmam Hatiplerin yokluğu üzerine bina etmek ise cahillik ve zalimliktir.
Din eğitimi ve dindarlık İmam Hatiplere hapsedilemez. İHL mezunu olmayanlar dinsiz veya daha az dindar olmadığı gibi İHL mezunu olmak da “dindarlık” değildir. Ancak İmam Hatiplerin dindarlık ve din eğitimindeki yeri ve katkısı tartışılamaz.
İHL’nin de eksikleri var elbette. Bu eksikler İHL’ni sadece din eğitimi yapan okullara dönüştürmek isteyen zalim azınlığın hesapları idi. Normalleşen şartlar altında İHL’ler çağdaş kolejler olmaya namzettir. Bu durumda da İmam Hatipleri kendine engel görenler olabilir. Ancak İmam Hatipleri engellemeye çalışmak büyük haksızlıktır.
Birilerinin “İmam-hatipler hüzünlü, acılı, meşakkatli hatıralardan ibaretler. Sadece nostaljik duyguları tatmin edebilirler. Türkiye’nin gelecek beklentilerini değil.” demesi dikkate değer bir saldırı alametidir.
Bu tür saldırıları İmam Hatiplere yönelik yeni bir “ötekileştirme” çabası olarak görüyorum. Kimsenin siyasi çekişmelerini ve menfaat kavgalarını İmam Hatipler üzerinden yapmaya hakkı yoktur.
30.11.2013