* İLETİŞİM NUMARALARI AYDIN KAYNARPINAR 05054830058ALİ BİLGİÇ 05055020621AHMET BAYAR 05357637429
* KÖTÜ NİYETLİ KİŞİLERİN MEZUNLARIMIZIN TELEFON NUMARALARINI ART NİYETLE KULLANDIKLARINI TESBİT ETTİK. BU NEDENLE NUMARALARI GİZLEDİK. ULAŞMAK İSTEDİĞİNİZ MEZUNLARIMIZIN TELEFON NUMARALARINI İLETİŞİM BÖLÜMÜNDEKİ TELEFONLARI ARAYARAK ULAŞABİLİRSİNİZ
  SEYFİ GÜNAÇTI 1971 MEZUNUMUZ EĞİTİMCİ YAZAR
Adana yollarında
  MUSTAFA VARLI 1963 MEZUNUMUZ E.HATAY İL MÜFTÜSÜ
HAYIRLI SABAHLAR
  AHMET BULUT 1970 MEZUNUMUZ EMEKLİ GAZİANTEP İL MÜFTÜSÜ
ŞEFKAT ABİDESİ ANALARIMIZ
  DR ALİ CAYMAZ 1990 Mezunumuz
İMAM-HATİP LER
  SELAMİ KAYTANCI 1971 Mezunumuz Eğitimci
Deve kuşu gibi olmak!..
  GAZİ MERT 1964 Mezunumuz Eğitimci Yazar
ANAMUR’DA BİR İLK: BILDIRCIN ÇİFTLİĞİM
  NİZAMETTİN DURAN 1975 Mezunumuz Eğitimci Yazar
Diyanet İşleri Eski Başkanı’nın Mahcubiyeti!
  MUSTAFA AKDAĞ
İmam-Hatipler Yeniden Parlıyor
  İBRAHİM SAY 1999 Mezunumuz
EKMEK ARASI LAHMACUNDAN THE İMAM?A
  ADEM ARMAĞAN 1975 Mezunumuz Şair/Yazar
 
 
Yeni web sitemizi nasıl buldunuz?
Çok iyi
İyi
Fena değil
Kötü

 
 

NİZAMETTİN DURAN 1975 Mezunumuz Eğitimci Yazar

İran ve ABD ilişkilerini anlamak!

Irak’ta, Suriye’de, Filistin’de, Mısır’da ve dünyanın dört bir tarafında işlenen cinayetlere, yapılan zulme, akıtılan kanlara ve büyük katliamlara sesini çıkarmayan ve görmezlikten gelen ülkeler, IŞİD belası karşısında birdenbire hümanist kesilerek, dünyayı ayağa kaldırmak için çırpındılar, didindiler ve adeta kendilerini paraladılar.

Özellikle ABD, havadan yapacağı bombalamalarla yetinip askerlerini göndermeme niyetindeydi. Bunu da açıkça söylemekten çekinmiyordu. O, kara savaşı için bölge ülkelerinin askerlerini düşünüyordu. Türkiye’yi de, bir müttefik olarak en ön safta görmek istediğini söylemişti. Çünkü IŞİD, terörist bir örgüttü. İnsanlığın başına büyük bir belaydı ve yok edilmeliydi. Ancak bu amaçla yapılacak savaşın da ne kadar süreceği belli değildi. Hal böyleyken düşünmeden herkesin kendilerine katılmasını ve savaştaki yerini almasını istiyordu, bizim dostumuz(!)ABD. Bu oluşuma katılmayanları da IŞİD’in destekçisi olarak kabul ve ilan edecekti.      

 Nitekim bu sebepten dolayı, oluşturulmaya çalışılan “çekirdek koalisyon”da yer almama ve operasyonlara sınırlı destek verme yönünde aldığı karar sebebiyle Türkiye, kendi içinden bile eleştirilere maruz kalmış veya bırakılmıştı.

Garip değil mi? “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesine rağmen savaş tamtamları çalan bir anlayış hâkim olmuştu muhalefette. IŞİD’e karşı oluşturulmaya çalışılan koalisyonda yer alma düşüncesi oluşursa, hükümetle görüşülebileceğini ve destekleyebileceklerini tekrar edip duruyorlardı.

Türkiye’nin ısrarla vurguladığı, bu örgütün ortaya çıkış sebeplerini; siyasi, sosyal sebeplerini bilmeden, ortaya koymadan onunla mücadele etmenin ve yok etmenin imkânsızlığı gerçeğini duymak istemediler hep.

Bir kere ABD, AB, İsrail ve İran’ın, hepsinin Irak’ta Maliki yönetimini desteklediği bilinmektedir. Maliki ise, tam bir Şii yanlısı politikası ile Sünni halkı/aşiretleri dışlamıştır. Bu ırkçı ve mezhepçi politikasının IŞİD gibi örgütlerin zorunlu olarak doğmasına zemin hazırladığı söylenebilir. Türkiye bunu her platformda ve uluslararası toplantı ve konferanslarda dile getirmiştir.

İran’da İmam Humeyni döneminde başlayıp, sonrasında devam eden ABD karşıtlığı had safhadaydı. Öyle ki halk,  “Büyük Şeytan” sloganı ile bütün İran sokaklarını çınlatıyordu. Bu söylem, ABD karşıtlığının simgesi haline gelmişti. Hal böyleyken, günümüzde her ne hikmetse birdenbire her iki devlet, ahbap çavuş ilişkisini ilerleterek ayrılmaz dost ve müttefik oldular. Tarihte, görülmedik hile ve desiselerle Başbakanları Musaddık’a yapılan darbeye ve petrollerine el konulmasına rağmen!..

İran İslam Devrimi(!) ile birlikte mazlum halk, insanlık adına ümitlenmişti…  Zalimlere karşı bir şeyler yapacağı umudu doğmuştu onlarda… Herkes bu beklenti içerisindeyken, bu devletin, Suriye’deki zulüm karşısında suspus olması ve hatta bu zulmün baş aktörü olan Baasçı zalim Esed’i desteklemesi, Gazze katliamı/soykırımı karşısında İsrail’e ses çıkarmaması, zalim Sisi’nin yaptıklarına da sessiz kalışıyla bütün dünya mazlumlarını hayal kırıklığına uğratmış oldu. Aslında bu tutumuyla, kendini inkâr etme sürecine girdiği de anlaşılıyordu.

Nihayet bugünlerde İsrail, ABD ve AB ülkeleriyle kol kola girerek sözde, IŞİD’e karşı her türlü hareketin içinde olacağını deklare etmesi, takındığı tavır ve davranışları… Mezhepsel tutuculuğunun gözlerini kör ettiği yönünde, kendisiyle ilgili yapılan bu türden açıklamaları, ne yazık ki haklı çıkarmaktadır.

Ortada çok ciddi bir durum gözükmektedir. Bu son tavrıyla İran yönetimi;

Ya, “Büyük Şeytan” diye bağıran İmam Humeyni’ye ve İran halkına ihanet etmişlerdir.

Ya da, 1979’da görkemli bir şekilde İran’a dönen İmam Humeyni olayı bugünler için tasarlanmış bir projenin parçasıdır!

Açıklamak ve çelişkileri gidermek onların görevi olsa gerek. Değilse kardeşliğe atılan şüphelerin her bir zerresinde onların veballerinin ve sorumluluklarının olacağı hususunda zerre kadar şüphe yoktur. Bu böyle bilinmelidir.

Ve bir not: İran’ı yakından takip eden ve bir zamanlar Hicret ve Tevhid dergilerinde yazılar yazan, şimdi de, haberleri, yazıları ve köşe yazarlarıyla Müslümanların içini acıtan; yayın politikasını, İslâm’a ve Müslümanlara düşmanlık üzerine kuran mevkutelerle işbirliği içinde olan gazetedeki köşesinden ne hikmetse vaz geçmeyen, vaz geçmediği gibi sesini de çıkarmayan “İslamcı yazar”dan, bu konuda bir çift söz duymamak da düşündürücü…      

01.11.2014