* İLETİŞİM NUMARALARI AYDIN KAYNARPINAR 05054830058ALİ BİLGİÇ 05055020621AHMET BAYAR 05357637429
* KÖTÜ NİYETLİ KİŞİLERİN MEZUNLARIMIZIN TELEFON NUMARALARINI ART NİYETLE KULLANDIKLARINI TESBİT ETTİK. BU NEDENLE NUMARALARI GİZLEDİK. ULAŞMAK İSTEDİĞİNİZ MEZUNLARIMIZIN TELEFON NUMARALARINI İLETİŞİM BÖLÜMÜNDEKİ TELEFONLARI ARAYARAK ULAŞABİLİRSİNİZ
  SEYFİ GÜNAÇTI 1971 MEZUNUMUZ EĞİTİMCİ YAZAR
Adana yollarında
  MUSTAFA VARLI 1963 MEZUNUMUZ E.HATAY İL MÜFTÜSÜ
HAYIRLI SABAHLAR
  AHMET BULUT 1970 MEZUNUMUZ EMEKLİ GAZİANTEP İL MÜFTÜSÜ
ŞEFKAT ABİDESİ ANALARIMIZ
  DR ALİ CAYMAZ 1990 Mezunumuz
İMAM-HATİP LER
  SELAMİ KAYTANCI 1971 Mezunumuz Eğitimci
Deve kuşu gibi olmak!..
  GAZİ MERT 1964 Mezunumuz Eğitimci Yazar
ANAMUR’DA BİR İLK: BILDIRCIN ÇİFTLİĞİM
  NİZAMETTİN DURAN 1975 Mezunumuz Eğitimci Yazar
Diyanet İşleri Eski Başkanı’nın Mahcubiyeti!
  MUSTAFA AKDAĞ
İmam-Hatipler Yeniden Parlıyor
  İBRAHİM SAY 1999 Mezunumuz
EKMEK ARASI LAHMACUNDAN THE İMAM?A
  ADEM ARMAĞAN 1975 Mezunumuz Şair/Yazar
 
 
Yeni web sitemizi nasıl buldunuz?
Çok iyi
İyi
Fena değil
Kötü

 
 

NİZAMETTİN DURAN 1975 Mezunumuz Eğitimci Yazar

İnadına barış, inadına kardeşlik!

 

        Tilki ile yılan arkadaş olmuşlar. Ormanda gezinirken önlerine bir nehir çıkmış. Yollarına devam etmek için karşıya geçmeleri gerekiyormuş. Yılan:

–Yolculuğumuz ve arkadaşlığımız buraya kadar, deyince konuşmaları şöyle devam etmiş:

–Neden?

–Çünkü ben, yüzme bilmiyorum, karşıya geçemem.

–Olsun, biz arkadaş değil miyiz? Seni sırtıma alır ve karşıya geçiririm.

–Olur mu?

–Tabii ki olur!

Tilki, yılanı sırtladığı gibi nehre dalmış, bin bir gayretle karşıya geçmeye çalışırken yılan:

–Tilki kardeş ben seni ısıracağım! demez mi? Tilki:

–Sen aklını mı kaçırdın, biz arkadaş ve dost değil miyiz? Bak ben seni karşıya geçirmek için nasıl çabalıyorum. Görmüyor musun?

–Doğru söylüyorsun da, benim ısırma damarım tuttu. Ne yapayım, kendimi kontrol edemiyorum!

Tilki baktı ki olmuyor. Ne kadar dil dökse, yılanlığı tutan bu arkadaşına laf geçiremeyecek… Son bir ümitle:

–Peki, madem ısıracaksın, ısır; ama arkadaşlığımız adına, seninle geçirdiğimiz dostluk günleri adına son bir kez, o güzel gözlerini görmek isterim. Göster bana, demiş.

Yılan tilkinin bu iltifatından mest olmuş. Gözlerini tilkiye göstermek için kafasını tilkinin önüne doğru uzatırken neye uğradığını anlayamamış. Çünkü tilki, bir kartal gibi onu kafasından kapmış ve silkelemiş… Kıyıya çıkınca da, onun cansız bedenini boylu boyunca uzatmış. Eğri büğrü duran yılanı ayaklarıyla bir ip gibi dümdüz yapmış. Sonra da ona şöyle seslenmiş:

–Hah şöyle! Bizimle arkadaşlık yapacak olan doğru olacak! Eğer olmazsa, işte biz onu düzeltir, böyle dosdoğru yaparız!

***

            Gözümüzün önünde akıp giden son olayları bir kez daha akıl ve mantık süzgecinden geçirelim.

Türkiye’ye baş eğdirmek isteyen ülkelerin –Siz ona karanlık güçlerin deyin- başarılı olmak için her yolu denedikleri artık herkesin bildiği bir şey. Türkiye, komşu ülkelerin bütünlüğü, halklarının özgürlüğü için ne kadar dil dökse,  insanların kardeşçe, hakça ve özgürce yaşaması gerektiğini ne kadar anlatsa, içte ve dışta olan kötü niyetliler bu çığlığı duymak da istemiyorlar, anlamak da…

Aklını satmış, beynini ipotek ettirmiş olanlar, etrafımızda yanan ateşin sorumlularını bırakmış, ülkemizin insanına çullanmayı yeğlemişleridir. Sonucu da bize yıkarak…      

IŞİD’in ne olduğunu anlata anlata dilimizde tüy bitti. Bu terörist örgütün ne yaptığı ortada… Peki, ya ülkenin huzuruna kasteden içimizdekilerin yaptıkları?

 IŞİD, Irak’ın altını üstüne getirirken, özellikle petrol yataklarını ele geçirmeyi hedeflerken ses yok! Ezidileri yerle bir ederken ses yok! Suriye’de zalim Esed, katliam üstüne katliamı gerçekleştirirken ses yok! Mısır’da ve Gazze’de mazlum kanı akıtılırken, Çin, Uygur Türklerine karşı canavarlaşırken… ses seda yok!

Ama IŞİD, Kobani’ye (Aynü’l-Arap’a) geldiğinde birden bire insaf ve merhamet damarları kabarıp insanlıklarını hatırlıyorlar(!)

Kobani çok da umurlarındaydı hani! Ülkemizi koruma adına sınır ötesi harekâta imkân tanıyan teskereye, bir yandan red oyu verecekler sonra da kalkıp hükümetten Kobani’ye yardım etmesini isteyecekler! Bu ne Şark kurnazlığı! Hadi hükümet yardım etmiyor diyelim Doğu’yu kan revan içinde bırakanlar, ülkenin altını üstüne getirip savaş alanına çevirenler, niye yardım etmiyorlar? Sakın, “Gitmek istiyoruz ama hükümet yol vermiyor denilmesin!” Çünkü bu çok inandırıcı olmaz. Ülke içinde halkı, pervasızca adam öldürmeye, anarşiye davet eden zihniyet izin alarak mı yaptı bunları? Ya iki güne bir mabedi ziyaret eder gibi ziyaret ettikleri Kandildekiler ne güne duruyor? Onlar niçin koşmuyor Kobani’in yardımına? Yoksa onlar da mı Türkiye’den izin bekliyor?

Bütün sözleri yalan, hareketleri sahte! Sorumsuzluğun bini bir para! Bakın şimdi:

Kadın demeye bin şahit lazım olan mahlûkun elinde kocaman bir taş ve havada… Askerimize atmak üzere vaziyet almış… İşte o meşum fotoğrafına bakın! Tekrar tekrar bakın! Sonra da değerlendirmeyi vicdanlarınıza bırakın… Ciğerparesi oğlunu bin bir zahmetle yetiştirip büyüten, sonra da vatan borcu için onu askere gönderen hangi ananın yüreği evladına atılacak taşa rıza gösterir? Onun duasıyla o taşı atan el, taş olmaz mı? Kökünden kopmaz mı?

Ruhunu satmış bir başka zavallı kadın, kalkmış askerimize “Senin devletin bana söz verdi” diyor, ülkemiz için. “Sen hangi ülkenin lejyonerisin?” diye sormazlar mı? Öyle bir yüz ki “senin devletin” dediği ülkemizin bir büyükşehrinin belediye başkanı olmaktan da sıkıntı duymuyor. Ama alnından öpülesi askerimizin, “Burası benim devletimse, benim toprağımsa çıkın dışarı” cevabı tarihe geçecek cinstendi.

Yine bir başka kadın, “Kobani düşerse, Adana düşer, Kobani düşerse, Ankara düşer, Kobani düşerse, Türkiye düşer… Kobani düşerse çözüm süreci biter.” diye tıpkı sınır tespit görevlisi, müstemleke komutanı gibi davranıyor.

Hatırlayın; Soma faciasında yurttaşlarımızın yanına hasta olduğu için gidemediğini söyleyen İmralı heyetinin as elemanını… Ama ertesi gün soluğu Kandil’de aldığını… Hatırlayın ve düşünün!

Ya bunların eş başı, ülkeyi kana bulamak için piyonlarını sokağa çağırıyor! Ne için? Kobani için. “Madem öyle, teskereye neden hayır dediniz?” Cevabı yok!

Yeter milleti kandırdığınız! Kobani’de sivil mi kaldı ki, Kobani ile yatıp Kobani ile kalkıyorsunuz! Urfa Valisi Sayın İzzettin Küçük’ün sesini sağır sultan bile duydu. Siz duymadınız mı? “Kobani’de sivil yok!” diye. Devam ediyor sayın valimiz: “200 bin kişi Türkiye’ye alındı…”

Kobanililer alındı,

Ezidiler alındı,

Suriyeliler alındı…

Bu kadar insancıl olan ülkemizle gurur duyacaklarına, onunla kavga yapmayı yeğliyorlar! Neden?

IŞİD’e karşı, Kobani için mi?

Geçiniz bunları!

IŞİD, girdiği yerlerde taş üstüne taş bırakmıyor; camileri, türbeleri yakıp yıkıyor; insanları boğazlıyor, kelle koparıyor! Hepsi tamam, peki ya onlar?

Tahrip etmedikleri cadde ve sokak mı kaldı? Allah’tan korkmazlar! Kendi insanımızın yani Kürt kardeşlerimizin dükkân, mağaza ve iş yerlerinden ne istediler? Hülagu’nun kalıntısı mı bunlar nedir? Onun için mi kütüphanelere, müzelere, camilere, Kur’an Kurslarına, okullara ve yurtlara kırmızı görmüş boğa gibi saldırıyorlar?

Ya kırka yakın masum canlara kıymaları, ölümlerine sebebiyet vermeleri!

Allah aşkına söyleyin değerli okuyucular, bunlar mı Kobani’yi IŞİD’in zulmünden kurtaracak olanlar?

 IŞİD, başkasına zulmederken, bunlar kendi insanına zulmediyor! IŞİD’ın yaptıkları, bunların yaptığı vandallığın yanında hafif kalır!

Çözüm süreci tehlikedeymiş… çözüm süreci bitermiş..! Çok umurlarındaydı sanki çözüm süreci ve barış!

Yakıp yıkmaktan başka bir meziyeti olmayan, tıynetinde birlikte yürüdüğü arkadaşını arkadan hançerlemek olan bu hasta güruh, artık Kürt kardeşlerimizi kandıramayacaklarını anlayacaklar.

Bu sebeple huzur için, inadına barış ve inadına kardeşlik diyoruz!

15.11.2014