* İLETİŞİM NUMARALARI AYDIN KAYNARPINAR 05054830058ALİ BİLGİÇ 05055020621AHMET BAYAR 05357637429
* KÖTÜ NİYETLİ KİŞİLERİN MEZUNLARIMIZIN TELEFON NUMARALARINI ART NİYETLE KULLANDIKLARINI TESBİT ETTİK. BU NEDENLE NUMARALARI GİZLEDİK. ULAŞMAK İSTEDİĞİNİZ MEZUNLARIMIZIN TELEFON NUMARALARINI İLETİŞİM BÖLÜMÜNDEKİ TELEFONLARI ARAYARAK ULAŞABİLİRSİNİZ
  SEYFİ GÜNAÇTI 1971 MEZUNUMUZ EĞİTİMCİ YAZAR
Adana yollarında
  MUSTAFA VARLI 1963 MEZUNUMUZ E.HATAY İL MÜFTÜSÜ
HAYIRLI SABAHLAR
  AHMET BULUT 1970 MEZUNUMUZ EMEKLİ GAZİANTEP İL MÜFTÜSÜ
ŞEFKAT ABİDESİ ANALARIMIZ
  DR ALİ CAYMAZ 1990 Mezunumuz
İMAM-HATİP LER
  SELAMİ KAYTANCI 1971 Mezunumuz Eğitimci
Deve kuşu gibi olmak!..
  GAZİ MERT 1964 Mezunumuz Eğitimci Yazar
ANAMUR’DA BİR İLK: BILDIRCIN ÇİFTLİĞİM
  NİZAMETTİN DURAN 1975 Mezunumuz Eğitimci Yazar
Diyanet İşleri Eski Başkanı’nın Mahcubiyeti!
  MUSTAFA AKDAĞ
İmam-Hatipler Yeniden Parlıyor
  İBRAHİM SAY 1999 Mezunumuz
EKMEK ARASI LAHMACUNDAN THE İMAM?A
  ADEM ARMAĞAN 1975 Mezunumuz Şair/Yazar
 
 
Yeni web sitemizi nasıl buldunuz?
Çok iyi
İyi
Fena değil
Kötü

 
 

NİZAMETTİN DURAN 1975 Mezunumuz Eğitimci Yazar

Futbol mabedi! (I)

Sporu sevmeyen, az veya çok onunla ilgilenmeyen kimse yoktur. Bu açıdan baktığımızda neredeyse bütün dünyayı sporla haşir neşir olarak görürüz. Ancak spor dallarına olan ilgi, zaman içerisinde değişiklik gösterdiğini görmek de mümkün… Bakıyorsunuz, kâh güreş, kâh boks, kâh atletizm, kâh basketbol veya voleybol… tercih edilebiliyor. Son yıllardaysa bu tercih, futbolda zirveyi yakalamış gibi. Ona olan düşkünlük, aşk ve muhabbet, hastalık halini aldı, diyebiliriz. Özellikle gençler arasında geçen sohbetlerin ana gündemi futbol olmaktadır. Bazen de bu konuşmalar, sohbetten çıkıp kırıcı bir tartışmaya dönüştüğü vakidir.

Şüphesiz fanatiklik boyutunda kendini gösteren bu ilgi, durdurulamaz ve zapt edilemez bir hal aldı. Bir adam düşünün ki yiyecek ekmeği, giyecek bir giysisi yok, ayakkabısı delik…  Çocuğunun okul ihtiyaçlarını karşılayacak parası yok, ama beklenen maç için günler öncesinden bileti hazır ve organize olmuş bekliyor… Aile bütçesinden de habersiz.  İhtiyaç listesi önüne geldiğinde de kendine gelmiyor. Umursamaz tavırlar içinde, lakayt ve sorumsuz… “Nereye kadar sürecek bu vurdumduymaz halleri?” diye merak ediyorsunuz. Adam, maça gitmiş, yerine kurulmuş, heyecanla ve kendinden geçmişçesine maçı izliyor. Dünya yıkılsa fark etmeyecek durumda… Galip gelecekleri ümidiyle izliyor… Bu beklenti, takımı, kalesinde golü görüne dek sürüyor… Golle beraber yüreğinden bir parça kopuyor ve adeta dünyası yıkılıyor! Dokunsanız ağlayacak! Bu da yetmiyor, musibetler peş peşe gelmeye başlıyor. Golü yedikleri yetmemiş gibi rakip taraftarın kendilerine yönelik kışkırtıcı tezahüratları golden de daha acı! Sanki dünyanın en utanılacak bir işi kendisi işlemiş gibi yüzü kızarmış, öfke benliğini sarmış ve adeta burnundan solumaya başlamış. Tahrik üstüne tahrik ediyorlar adamı. “Bu kadar da olmaz ki!” dedirtecek cinsten.

Bütün mutluluk, sevinç ve neşelerini bu maçın kazanılması üzerine kuran bu insanlardan bir örnektir bu adam… Hepsi için bu saatten sonra hayal kırıklığı ve yıkım başlamış demektir. Şimdi bunlar çıldırmasınlar da kimler çıldırsın?

Ve deyim yerindeyse hepsi zıvanadan çıkmış durumdalar… İşte şimdi, bundan sonra seyreyleyin olacakları!

Aklını, fikrini, ruhunu ve bütün benliğini bu gün için, bu anlamlı maç için feda etmiş bir insanın bilinçaltını değerlendirmeye değmez mi?

Gelişmelere bakın şimdi!

Küfrün bini bir para…

Bunula beraber eğer, kaba kuvvetin en alası, vandallığın her çeşidi burada sergileniyorsa, ister istemez insan düşünüyor: Bu mekânda ne var? Ne var da bu kadar şiddet ve terör esebiliyor? Buraya bir teşhis koymak gerekir, bir ad bulmak gerekir. Dinlenmek, temaşa zevkini yukarılara çekmek ve keyif almak için gelinen bu yere.

İnsanın parasını cebinden, aklını başından alan bu mekânın büyüsü ne ola ki konuklarını etkisi altına alarak bu sonucu elde edebiliyor?

Televizyon başındaki spikerlerin, gazetelerdeki yazarların spor olgusunu aşarak vahşetin, vandallığın en adisi, hukuksuzluğun en iğrenç örnekleri sergilenen bu mekâna “mabed”, “futbol mabedi” diyorlarsa durup bir düşünmek gerekiyor, “Mabed ne demek?” diye.

Mabed: İbadet edilen yer, kulluk edilen yer, değil mi? Peki o zaman, bu mabedin ilahı/ilahları ve bu ilahların elçileri kimdir/kimlerdir? Bu soruların cevapları bulunması gerekmez mi?

Bu kavramların ne manaya geldiğini bilmeyenler, ya cahillerdir veya “futbol ilahların”nın paralı amigolarıdır, piyonlarıdır, uşaklarıdır…

Sporcunun zeki, çevik ve ahlaklı olanı bırakılmış, beyni durmuş, aklını başkasına rehnetmiş, aptal ve geri zekâlı olanı tercih edilmiş. Neden? Çünkü sorgulayan, düşünen biri kontrol edilemez ve güdülemez de ondan! Bunun için, adı Çarşı olmuş veya başka bir şey, hiç fark etmez. Asıl olan onun anarşizmin kucağına nasıl çekilip devletine ve milletine karşı gelmesinin sağlanabilmiş olmasıdır. Dertleri o. (devam edecek)  Sporu sevmeyen, az veya çok onunla ilgilenmeyen kimse yoktur. Bu açıdan baktığımızda neredeyse bütün dünyayı sporla haşir neşir olarak görürüz. Ancak spor dallarına olan ilgi, zaman içerisinde değişiklik gösterdiğini görmek de mümkün… Bakıyorsunuz, kâh güreş, kâh boks, kâh atletizm, kâh basketbol veya voleybol… tercih edilebiliyor. Son yıllardaysa bu tercih, futbolda zirveyi yakalamış gibi. Ona olan düşkünlük, aşk ve muhabbet, hastalık halini aldı, diyebiliriz. Özellikle gençler arasında geçen sohbetlerin ana gündemi futbol olmaktadır. Bazen de bu konuşmalar, sohbetten çıkıp kırıcı bir tartışmaya dönüştüğü vakidir.

Şüphesiz fanatiklik boyutunda kendini gösteren bu ilgi, durdurulamaz ve zapt edilemez bir hal aldı. Bir adam düşünün ki yiyecek ekmeği, giyecek bir giysisi yok, ayakkabısı delik…  Çocuğunun okul ihtiyaçlarını karşılayacak parası yok, ama beklenen maç için günler öncesinden bileti hazır ve organize olmuş bekliyor… Aile bütçesinden de habersiz.  İhtiyaç listesi önüne geldiğinde de kendine gelmiyor. Umursamaz tavırlar içinde, lakayt ve sorumsuz… “Nereye kadar sürecek bu vurdumduymaz halleri?” diye merak ediyorsunuz. Adam, maça gitmiş, yerine kurulmuş, heyecanla ve kendinden geçmişçesine maçı izliyor. Dünya yıkılsa fark etmeyecek durumda… Galip gelecekleri ümidiyle izliyor… Bu beklenti, takımı, kalesinde golü görüne dek sürüyor… Golle beraber yüreğinden bir parça kopuyor ve adeta dünyası yıkılıyor! Dokunsanız ağlayacak! Bu da yetmiyor, musibetler peş peşe gelmeye başlıyor. Golü yedikleri yetmemiş gibi rakip taraftarın kendilerine yönelik kışkırtıcı tezahüratları golden de daha acı! Sanki dünyanın en utanılacak bir işi kendisi işlemiş gibi yüzü kızarmış, öfke benliğini sarmış ve adeta burnundan solumaya başlamış. Tahrik üstüne tahrik ediyorlar adamı. “Bu kadar da olmaz ki!” dedirtecek cinsten.

Bütün mutluluk, sevinç ve neşelerini bu maçın kazanılması üzerine kuran bu insanlardan bir örnektir bu adam… Hepsi için bu saatten sonra hayal kırıklığı ve yıkım başlamış demektir. Şimdi bunlar çıldırmasınlar da kimler çıldırsın?

Ve deyim yerindeyse hepsi zıvanadan çıkmış durumdalar… İşte şimdi, bundan sonra seyreyleyin olacakları!

Aklını, fikrini, ruhunu ve bütün benliğini bu gün için, bu anlamlı maç için feda etmiş bir insanın bilinçaltını değerlendirmeye değmez mi?

Gelişmelere bakın şimdi!

Küfrün bini bir para…

Bunula beraber eğer, kaba kuvvetin en alası, vandallığın her çeşidi burada sergileniyorsa, ister istemez insan düşünüyor: Bu mekânda ne var? Ne var da bu kadar şiddet ve terör esebiliyor? Buraya bir teşhis koymak gerekir, bir ad bulmak gerekir. Dinlenmek, temaşa zevkini yukarılara çekmek ve keyif almak için gelinen bu yere.

İnsanın parasını cebinden, aklını başından alan bu mekânın büyüsü ne ola ki konuklarını etkisi altına alarak bu sonucu elde edebiliyor?

Televizyon başındaki spikerlerin, gazetelerdeki yazarların spor olgusunu aşarak vahşetin, vandallığın en adisi, hukuksuzluğun en iğrenç örnekleri sergilenen bu mekâna “mabed”, “futbol mabedi” diyorlarsa durup bir düşünmek gerekiyor, “Mabed ne demek?” diye.

Mabed: İbadet edilen yer, kulluk edilen yer, değil mi? Peki o zaman, bu mabedin ilahı/ilahları ve bu ilahların elçileri kimdir/kimlerdir? Bu soruların cevapları bulunması gerekmez mi?

Bu kavramların ne manaya geldiğini bilmeyenler, ya cahillerdir veya “futbol ilahların”nın paralı amigolarıdır, piyonlarıdır, uşaklarıdır…

Sporcunun zeki, çevik ve ahlaklı olanı bırakılmış, beyni durmuş, aklını başkasına rehnetmiş, aptal ve geri zekâlı olanı tercih edilmiş. Neden? Çünkü sorgulayan, düşünen biri kontrol edilemez ve güdülemez de ondan! Bunun için, adı Çarşı olmuş veya başka bir şey, hiç fark etmez. Asıl olan onun anarşizmin kucağına nasıl çekilip devletine ve milletine karşı gelmesinin sağlanabilmiş olmasıdır. Dertleri o. (devam edecek)  Sporu sevmeyen, az veya çok onunla ilgilenmeyen kimse yoktur. Bu açıdan baktığımızda neredeyse bütün dünyayı sporla haşir neşir olarak görürüz. Ancak spor dallarına olan ilgi, zaman içerisinde değişiklik gösterdiğini görmek de mümkün… Bakıyorsunuz, kâh güreş, kâh boks, kâh atletizm, kâh basketbol veya voleybol… tercih edilebiliyor. Son yıllardaysa bu tercih, futbolda zirveyi yakalamış gibi. Ona olan düşkünlük, aşk ve muhabbet, hastalık halini aldı, diyebiliriz. Özellikle gençler arasında geçen sohbetlerin ana gündemi futbol olmaktadır. Bazen de bu konuşmalar, sohbetten çıkıp kırıcı bir tartışmaya dönüştüğü vakidir.

Şüphesiz fanatiklik boyutunda kendini gösteren bu ilgi, durdurulamaz ve zapt edilemez bir hal aldı. Bir adam düşünün ki yiyecek ekmeği, giyecek bir giysisi yok, ayakkabısı delik…  Çocuğunun okul ihtiyaçlarını karşılayacak parası yok, ama beklenen maç için günler öncesinden bileti hazır ve organize olmuş bekliyor… Aile bütçesinden de habersiz.  İhtiyaç listesi önüne geldiğinde de kendine gelmiyor. Umursamaz tavırlar içinde, lakayt ve sorumsuz… “Nereye kadar sürecek bu vurdumduymaz halleri?” diye merak ediyorsunuz. Adam, maça gitmiş, yerine kurulmuş, heyecanla ve kendinden geçmişçesine maçı izliyor. Dünya yıkılsa fark etmeyecek durumda… Galip gelecekleri ümidiyle izliyor… Bu beklenti, takımı, kalesinde golü görüne dek sürüyor… Golle beraber yüreğinden bir parça kopuyor ve adeta dünyası yıkılıyor! Dokunsanız ağlayacak! Bu da yetmiyor, musibetler peş peşe gelmeye başlıyor. Golü yedikleri yetmemiş gibi rakip taraftarın kendilerine yönelik kışkırtıcı tezahüratları golden de daha acı! Sanki dünyanın en utanılacak bir işi kendisi işlemiş gibi yüzü kızarmış, öfke benliğini sarmış ve adeta burnundan solumaya başlamış. Tahrik üstüne tahrik ediyorlar adamı. “Bu kadar da olmaz ki!” dedirtecek cinsten.

Bütün mutluluk, sevinç ve neşelerini bu maçın kazanılması üzerine kuran bu insanlardan bir örnektir bu adam… Hepsi için bu saatten sonra hayal kırıklığı ve yıkım başlamış demektir. Şimdi bunlar çıldırmasınlar da kimler çıldırsın?

Ve deyim yerindeyse hepsi zıvanadan çıkmış durumdalar… İşte şimdi, bundan sonra seyreyleyin olacakları!

Aklını, fikrini, ruhunu ve bütün benliğini bu gün için, bu anlamlı maç için feda etmiş bir insanın bilinçaltını değerlendirmeye değmez mi?

Gelişmelere bakın şimdi!

Küfrün bini bir para…

Bunula beraber eğer, kaba kuvvetin en alası, vandallığın her çeşidi burada sergileniyorsa, ister istemez insan düşünüyor: Bu mekânda ne var? Ne var da bu kadar şiddet ve terör esebiliyor? Buraya bir teşhis koymak gerekir, bir ad bulmak gerekir. Dinlenmek, temaşa zevkini yukarılara çekmek ve keyif almak için gelinen bu yere.

İnsanın parasını cebinden, aklını başından alan bu mekânın büyüsü ne ola ki konuklarını etkisi altına alarak bu sonucu elde edebiliyor?

Televizyon başındaki spikerlerin, gazetelerdeki yazarların spor olgusunu aşarak vahşetin, vandallığın en adisi, hukuksuzluğun en iğrenç örnekleri sergilenen bu mekâna “mabed”, “futbol mabedi” diyorlarsa durup bir düşünmek gerekiyor, “Mabed ne demek?” diye.

Mabed: İbadet edilen yer, kulluk edilen yer, değil mi? Peki o zaman, bu mabedin ilahı/ilahları ve bu ilahların elçileri kimdir/kimlerdir? Bu soruların cevapları bulunması gerekmez mi?

Bu kavramların ne manaya geldiğini bilmeyenler, ya cahillerdir veya “futbol ilahların”nın paralı amigolarıdır, piyonlarıdır, uşaklarıdır…

Sporcunun zeki, çevik ve ahlaklı olanı bırakılmış, beyni durmuş, aklını başkasına rehnetmiş, aptal ve geri zekâlı olanı tercih edilmiş. Neden? Çünkü sorgulayan, düşünen biri kontrol edilemez ve güdülemez de ondan! Bunun için, adı Çarşı olmuş veya başka bir şey, hiç fark etmez. Asıl olan onun anarşizmin kucağına nasıl çekilip devletine ve milletine karşı gelmesinin sağlanabilmiş olmasıdır. Dertleri o. (devam edecek)  Sporu sevmeyen, az veya çok onunla ilgilenmeyen kimse yoktur. Bu açıdan baktığımızda neredeyse bütün dünyayı sporla haşir neşir olarak görürüz. Ancak spor dallarına olan ilgi, zaman içerisinde değişiklik gösterdiğini görmek de mümkün… Bakıyorsunuz, kâh güreş, kâh boks, kâh atletizm, kâh basketbol veya voleybol… tercih edilebiliyor. Son yıllardaysa bu tercih, futbolda zirveyi yakalamış gibi. Ona olan düşkünlük, aşk ve muhabbet, hastalık halini aldı, diyebiliriz. Özellikle gençler arasında geçen sohbetlerin ana gündemi futbol olmaktadır. Bazen de bu konuşmalar, sohbetten çıkıp kırıcı bir tartışmaya dönüştüğü vakidir.

Şüphesiz fanatiklik boyutunda kendini gösteren bu ilgi, durdurulamaz ve zapt edilemez bir hal aldı. Bir adam düşünün ki yiyecek ekmeği, giyecek bir giysisi yok, ayakkabısı delik…  Çocuğunun okul ihtiyaçlarını karşılayacak parası yok, ama beklenen maç için günler öncesinden bileti hazır ve organize olmuş bekliyor… Aile bütçesinden de habersiz.  İhtiyaç listesi önüne geldiğinde de kendine gelmiyor. Umursamaz tavırlar içinde, lakayt ve sorumsuz… “Nereye kadar sürecek bu vurdumduymaz halleri?” diye merak ediyorsunuz. Adam, maça gitmiş, yerine kurulmuş, heyecanla ve kendinden geçmişçesine maçı izliyor. Dünya yıkılsa fark etmeyecek durumda… Galip gelecekleri ümidiyle izliyor… Bu beklenti, takımı, kalesinde golü görüne dek sürüyor… Golle beraber yüreğinden bir parça kopuyor ve adeta dünyası yıkılıyor! Dokunsanız ağlayacak! Bu da yetmiyor, musibetler peş peşe gelmeye başlıyor. Golü yedikleri yetmemiş gibi rakip taraftarın kendilerine yönelik kışkırtıcı tezahüratları golden de daha acı! Sanki dünyanın en utanılacak bir işi kendisi işlemiş gibi yüzü kızarmış, öfke benliğini sarmış ve adeta burnundan solumaya başlamış. Tahrik üstüne tahrik ediyorlar adamı. “Bu kadar da olmaz ki!” dedirtecek cinsten.

Bütün mutluluk, sevinç ve neşelerini bu maçın kazanılması üzerine kuran bu insanlardan bir örnektir bu adam… Hepsi için bu saatten sonra hayal kırıklığı ve yıkım başlamış demektir. Şimdi bunlar çıldırmasınlar da kimler çıldırsın?

Ve deyim yerindeyse hepsi zıvanadan çıkmış durumdalar… İşte şimdi, bundan sonra seyreyleyin olacakları!

Aklını, fikrini, ruhunu ve bütün benliğini bu gün için, bu anlamlı maç için feda etmiş bir insanın bilinçaltını değerlendirmeye değmez mi?

Gelişmelere bakın şimdi!

Küfrün bini bir para…

Bunula beraber eğer, kaba kuvvetin en alası, vandallığın her çeşidi burada sergileniyorsa, ister istemez insan düşünüyor: Bu mekânda ne var? Ne var da bu kadar şiddet ve terör esebiliyor? Buraya bir teşhis koymak gerekir, bir ad bulmak gerekir. Dinlenmek, temaşa zevkini yukarılara çekmek ve keyif almak için gelinen bu yere.

İnsanın parasını cebinden, aklını başından alan bu mekânın büyüsü ne ola ki konuklarını etkisi altına alarak bu sonucu elde edebiliyor?

Televizyon başındaki spikerlerin, gazetelerdeki yazarların spor olgusunu aşarak vahşetin, vandallığın en adisi, hukuksuzluğun en iğrenç örnekleri sergilenen bu mekâna “mabed”, “futbol mabedi” diyorlarsa durup bir düşünmek gerekiyor, “Mabed ne demek?” diye.

Mabed: İbadet edilen yer, kulluk edilen yer, değil mi? Peki o zaman, bu mabedin ilahı/ilahları ve bu ilahların elçileri kimdir/kimlerdir? Bu soruların cevapları bulunması gerekmez mi?

Bu kavramların ne manaya geldiğini bilmeyenler, ya cahillerdir veya “futbol ilahların”nın paralı amigolarıdır, piyonlarıdır, uşaklarıdır…

Sporcunun zeki, çevik ve ahlaklı olanı bırakılmış, beyni durmuş, aklını başkasına rehnetmiş, aptal ve geri zekâlı olanı tercih edilmiş. Neden? Çünkü sorgulayan, düşünen biri kontrol edilemez ve güdülemez de ondan! Bunun için, adı Çarşı olmuş veya başka bir şey, hiç fark etmez. Asıl olan onun anarşizmin kucağına nasıl çekilip devletine ve milletine karşı gelmesinin sağlanabilmiş olmasıdır. Dertleri o. (devam edecek)  

28.11.2014