* İLETİŞİM NUMARALARI AYDIN KAYNARPINAR 05054830058ALİ BİLGİÇ 05055020621AHMET BAYAR 05357637429
* KÖTÜ NİYETLİ KİŞİLERİN MEZUNLARIMIZIN TELEFON NUMARALARINI ART NİYETLE KULLANDIKLARINI TESBİT ETTİK. BU NEDENLE NUMARALARI GİZLEDİK. ULAŞMAK İSTEDİĞİNİZ MEZUNLARIMIZIN TELEFON NUMARALARINI İLETİŞİM BÖLÜMÜNDEKİ TELEFONLARI ARAYARAK ULAŞABİLİRSİNİZ
  SEYFİ GÜNAÇTI 1971 MEZUNUMUZ EĞİTİMCİ YAZAR
Adana yollarında
  MUSTAFA VARLI 1963 MEZUNUMUZ E.HATAY İL MÜFTÜSÜ
HAYIRLI SABAHLAR
  AHMET BULUT 1970 MEZUNUMUZ EMEKLİ GAZİANTEP İL MÜFTÜSÜ
ŞEFKAT ABİDESİ ANALARIMIZ
  DR ALİ CAYMAZ 1990 Mezunumuz
İMAM-HATİP LER
  SELAMİ KAYTANCI 1971 Mezunumuz Eğitimci
Deve kuşu gibi olmak!..
  GAZİ MERT 1964 Mezunumuz Eğitimci Yazar
ANAMUR’DA BİR İLK: BILDIRCIN ÇİFTLİĞİM
  NİZAMETTİN DURAN 1975 Mezunumuz Eğitimci Yazar
Diyanet İşleri Eski Başkanı’nın Mahcubiyeti!
  MUSTAFA AKDAĞ
İmam-Hatipler Yeniden Parlıyor
  İBRAHİM SAY 1999 Mezunumuz
EKMEK ARASI LAHMACUNDAN THE İMAM?A
  ADEM ARMAĞAN 1975 Mezunumuz Şair/Yazar
 
 
Yeni web sitemizi nasıl buldunuz?
Çok iyi
İyi
Fena değil
Kötü

 
 

GAZİ MERT 1964 Mezunumuz Eğitimci Yazar

28 ŞUBAT DARBESİNİ BİR DE BENDEN DİNLEYİNİZ ( * )

TBMM ‘ de: “ İç güvenlik Paketi “ görüşmelerinde Milletvekillerinin birbirine söyledikleri Terbiyesiz, Alçak, Yalancı, Ahlaksız, Pişmiş kelle, Diktatör, Damat Ferit, Faşist, İkiyüzlü, Barzani, Korsan… Kelimeleri bir yenisi eklenerek devam ediyor…

 

Bir Milletvekili diğerine: “Gelirsem vururum “ diyor, diğeri de Ona: “ Sıkıysan gel “ diyor. Üçüncüsü: “ Haydi vur… Yürek ister “ diyor…

 

“ ŞAH FIRAT OPERASYONU “ için de kılıçlar çekilmiş durumda…

 

İşte bu atmosferde bugünkü sohbetimizin konusu; Bundan 18 yıl önce yaşanan ve izleri hala devam eden 28 Şubat Postmodern darbe dönemi…

 

28 Şubat 2007 ‘ de 10 yıllık Milli Eğitim Müdürü idim ve 28 Şubat olaylarını hayretle – ibretle izledim, yaşadım, 30 ‘a yakın takdir, teşekkür, başarı belgem olmasına rağmen ben de 28 Şubat mağdurlarından oldum. ( bakınız:gazimert.com. HAYAT HİKÂYEM: 1, 2 )

 

Son aylarda dershanelerin kapatılması, dershanelerin özel okullara çevrilmesi, dershanelerin etüt merkezlerine dönüştürülmesi, dershanelerin fişlenmesi ile ilgili polemikler devam ediyor…

 

Bugünlerde ise İç Güvenlik Paketi, Şah Fırat operasyonu, genel seçim tartışmaları devam ediyor…

 

Bir tarafta hükümet kanadı…

 

Diğer yanda ana muhalefet ve muhalefet partileri,  paralel yapı, paralel yapıyı destekleyen medya…

 

İşin en ilginç yönü de : “ İktidar “  ve “ cemaat “  arasında sürdürülmek istenen kavga ve Cemaatle anamuhalefet partisi, muhalefet partileri arasındaki ilişki iddiaları…

 

Taraflarsa daha da ilginç…

 

Geçtiğimiz yıl CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaraoğlu’nun Amerika’da Cemaatin ileri gelenleriyle sabah kahvaltısında buluştuğu söyleniyor, Cemaate destek verdiğini belirtiyor, o dönemin Türkiye Başbakanı Sayın Erdoğan’ı istifaya davet ediyor…

 

Başta Halk TV, Ulusal Kanal olmak üzere tüm sol televizyonlar ve sol basın Cemaatin yanında…

 

28 Şubat darbesini yaşayanlar o dönemde sus-pus iken, şu anda dershanelerin dönüştürülmesini bahane ederek adeta kükreyen aslan kesilmiş durumda…

 

İnsan sormak istiyor; Sol basının desteklediği kişi ve kuruluşlar 28 Şubat’ta en yakın akrabaları hapishanelere atılırken, partileri kapatılırken, gazete ve dergileri kapatılırken acaba nerede idiler?

 

Bugünkü sohbet köşemde sizlere 28 Şubat darbesini anlatmaya çalışacağım.

 

Öncelikle TÜRKİYEMİZİ 28 Şubat “Postmodern Darbe”ye sürükleyen gelişmelerin 6 ay öncesini ve 4 ay sonrasını HAYAT HİKÂYEM’ den alıntı yaparak sizlerle paylaşmak istiyorum:

 

2 Ağustos 1996’da: Sayın Necmettin Erbakan’ın başbakanlığında 28 Haziran 1996’da kurulan Refah Yol hükümeti,13 subay’ın irtica gerekçesiyle ordudan ihraç edildiği ilk Yüksek Askeri Şûra toplantısına katılmıştı…

 

5 Ağustos 1996’ da: Başbakan Sayın Necmettin Erbakan Yüksek Askeri Şûra üyelerine yemek vermişti…

 

Yemekte Oramiral Sayın Güven Erkaya garsona: “Bana rakı getir evladım” demiş ve ortamın gerilmesine sebep olmuştu…

 

14 Ağustos 1996’ da: Başbakan sayın Necmettin Erbakan ilk yurt dışı gezisini İran’a yapmış ve Postmodern darbecilerinin hedefi olmuştu…

 

7 Eylül 1996 ‘ da: Barolar Birliği başkanı Sayın Eralp Özgen ile Yargıtay başkanı sayın Müfit Utku adlî yılın açış konuşmasında laiklik vurgusu yapmıştı…

 

Özellikle Sayın Özgen’in Türkiye’deki insanların şeriat korkusuyla yaşadığı iddiasını ortaya atması dikkat çekici olmuştu…

 

21 Eylül 1996 ‘da: TÜSİAD olarak sayın Rahmi Koç ve sayın Sakıp Sabancı’nın erken seçim istemesi gazetelere manşet olmuştu…

 

23 Eylül 1996 ‘ da: Anavatan Partisi Genel Başkanı  sayın Mesut Yılmaz hükümeti düşüreceklerine dair beyanatlar vermişti…

 

30 Eylül 1996 ‘ da: Cumhurbaşkanı sayın Süleyman Demirel “laikliğin kıymetini bilin ”diye beyanatlar vermişti…

 

Bu Sayın Demirel’in hükümete bir uyarısı olarak değerlendirilmişti…

 

3 Ekim 1996 ‘ da: Başbakan Sayın Necmettin Erbakan Libya, Mısır ve Nijerya’yı kapsayan resmi bir geziye çıkmıştı…

 

Libya lideri Kaddafî’nin kendisini çadırda ağırlaması ve PKK’ya destek veren sözlerine tepki vermediği iddia edilmiş, ortam gerilmişti…

 

17 Ekim 1996 ‘ da: Libya gezisinin ardından sayın Erbakan için T.B.M. Meclisi’ne gensoru önergesi verilmiş, önerge reddedilmişti…

 

23 Ekim 1996 ‘ da: 28 Şubatçıların organize ettiği ve daha sonraları kökü ERGENEKON’a kadar uzandığı tespit edilen Aczimendiler ortaya çıkarılmış ve 113 kişi gözaltına alınmıştı…

 

Sonradan bunların düzmece olduğu anlaşılmıştı…

 

3 Kasım 1996 ‘ da: Susurluk kazasında Hüseyin Kocadağ, Abdullah Çatlı ve Gonca Us hayatını kaybetmişti…

 

Sedat Bucak ağır yaralanmıştı…

 

Olayın ardından 28 Şubatçılar tarafından  devlet-mafya-polis üçgeni gündeme getirilmiş ve gerginliğin tırmanması istenmişti…

 

8 Kasım 1996 7 da: İçişleri bakanı sayın Mehmet Ağar istifa etmiş yerine sayın Meral Akşener getirilmişti…

 

24 Kasım 1996 ‘ da: Sayın Mesut Yılmaz Abdullah Çatlı ile ilgili açıklamaları sebebiyle Macaristan’da otel lobisinde saldırıya uğramıştı…

 

7 Aralık 1996 ‘ da: Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi savcısı sayın Nuh Mete Yüksel, başbakan sayın Necmettin Erbakan, Çalışma bakanı sayın  Necati Çelik ve bazı milletvekilleri hakkında suç duyurusunda bulunmuştu…

 

10 Aralık 1996 ‘ da: Altmış bir Üniversite rektörünün katıldığı rektörler komitesi YÖK başkanı sayın Kemal Gürüz’ün okuduğu bir deklarasyon yayımlayarak Susurluk ve basına baskı konularında hükümete sert bir uyarıda bulunmuştu…

 

28 Aralık 1996 ‘ da: Sonradan Ergenekon örgütüne ve 28 Şubat postmodern darbe’ye dayanan Fadime Şahin – Müslüm Gündüz – Ali Kalkancı olayları patlak vermişti…

 

Aczimendilerin lideri olarak söylenen Müslüm Gündüz Fadime Şahin ile gazeteci  Sayın Hüseyin Üzmez’in evinde basılmıştı…

 

Hazırlanan senaryo gereği sahte şeyh Ali Kalkancı aylarca televizyonlarda boy göstermişti, sırf: “Ülke ne hallere düştü?..” densin diye…

 

7 Ocak 1997 ‘ de: Refah yol hükümetine tepki göstererek Doğru Yol Partisinden istifa edenler, Sayın Hüsamettin Cindoruk’un genel başkanlığında Demokratik Türkiye Partisini kurmuştu…

 

11 Ocak 1997 ‘ de: Başbakan Sayın Necmettin Erbakan, bazı dini cemaat liderlerini Başbakanlık konutunda iftar yemeğine çağırmıştı…

 

Gazeteler olayı: “Hoca’nın özel konukları” diye duyurmuş ve ortam yine gerilmişti…

 

22 Ocak 1997 ‘ de: Yüksek rütbeli subaylar Gölcük’te irtica toplantısı yapmıştı…

 

Orgeneral rütbesinde 9 komutan 72 saat müddetince üst üste toplantılar yapmıştı…

 

28 Ocak 1997 ‘ de: Bazı gazetelerde: “Taksime cami, Ayasofya ibadete açılacak,500 tarikat 5 bin şeyh, defileler yasaklanıyor…” gibi haberlerle sunî gündem meydana getirmişlerdi…

 

30 Ocak 1997 ‘ de: Sincan Belediyesi Kudüs gecesi düzenlemiş, Belediye başkanı sayın Bekir Yıldız ve İran büyükelçisinin misafir olduğu gecede ortaya konan cihat oyunu Türkiye’nin gündemine oturmuştu…

 

31 Ocak 1997 ‘ de: Yargıtay Cumhuriyet  Başsavcılığı, Siyasi Partiler Yasasına aykırı davrandığı gerekçesiyle Refah Partisini uyarmıştı…

 

Cumhuriyet Halk Partisi genel başkanı sayın Deniz Baykal, sayın Erbakan’ın ülkeyi iç savaşa sürüklediğini iddia etmişti…

 

Başsavcı Sayın Vural Savaş ta Partili gençlerin kıyafetlerini  “özel üniforma” olarak tanımlamıştı…

 

1 Şubat 1997 ‘ de: Üç General Ankara’da; Türk –İş başkanı sayın Bayram Meral, Türk Metal-İş başkanı sayın Mustafa Özbek, Atatürkçü Düşünce Derneği temsilcileri, İstanbul ve Hacettepe Üniversitelerinin yetkilileriyle bir araya gelmişti…

 

Generaller; “Siviller de bir an önce harekete geçsin…” çağrısı yapmıştı…

 

2 Şubat 1997 ‘ de: Anavatan Partisi Genel Başkanı sayın Mesut Yılmaz: “Türkiye kaosa gidiyor… Güçbirliği yapmaya hazırız” çağrısı yapmıştı…

 

Başbakan Sayın Necmeddin Erbakan ise; “Ordu da, Demirel de bizden çok memnun…” açıklaması yapmıştı…

 

4 Şubat 1997 ‘ de: Sincan’da askerler tankla geçiş yapmış, Genelkurmay başkanlığı bunu  “normal faaliyet” olarak açıklamıştı…

 

Başbakan Sayın Erbakan bu geçişi yorumlarken ; “Cumhuriyet bayramında da 240 tank geçiyor” demişti…

 

HAYAT HİKÂYEM ‘ de 2 Şubatla ilgili yazdığım enteresan bir cümleyi de okuyucularımla paylaşmak istiyorum:

 

Hürriyet gazetesi muhabiri geç geldiği için tankların geçişini görüntülenemeyince, komutanın emriyle Hürriyet gazetesi muhabirinin görüntü alabilmesi için tanklar ikinci defa geçiş yapmıştı…

 

Aynı gün tankların geçişinden sonra Cumhuriyet Halk Partisi genel başkanı sayın Baykal, Refah Partisinin İran ile işbirliği yaparak rejimi yıkmaya çalıştığını öne sürmüş, buna karşı ortak mücadele çağrısında bulunmuştu…

 

Bu beyanat üzerine HAYAT HİKÂYEM ‘ e yazdığım bir cümle var ki; O cümle ÖZEL’imde kalacak ve onu burada açıklayamayacağım…

 

5 Şubat 1997 ‘ de: Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman Demirel, başbakan sayın Necmettin Erbakan’a uyarı mektubu göndermişti…

 

Oramiral Sayın Güven Erkaya: “İrtica, PKK’dan daha tehlikeli” demişti…

 

Sayın Hüsamettin Cindoruk: “Refah Partisi düzeni silahla değiştirecek…” demişti…

 

8 Şubat 1997 ‘ de: Anavatan Partisi genel başkanı Sayın Mesut Yılmaz, Refah Partisi tabanının militanlaşma ve silahlanma sürecine girdiğini savunmuş, “Refah Partisi silahlanıyor…”açıklamasını yapmıştı…

 

Belli gazeteler de kasıtlı olarak pompalı silah satışının arttığına dair haberler üretmiş, olay Milli Güvenlik Kuruluna taşınmıştı…

 

21 Şubat 1997 ‘ de: Kudüs gecesi sebebiyle Türkiye ve İran karşılıklı olarak büyükelçilerini geri çekmişti…

 

Genel Kurmay ikinci başkanı Sayın Çevik Bir, İran’ın “terörist devlet” muamelesi görmesini istemişti…

 

23 Şubat 1997 ‘ de: Hürriyet gazetesi birinci sayfada eliyle yüzünü kapatan başbakan  Sayın Necmettin Erbakan’ın bir resmini yayımlamış ve Beşiktaşlı futbolcu “Amokachi’den ders” başlığı altında manşet haber yapmış; “İslam en güzel ama en istismar edilen din” sözlerini yayımlamış altına da “Amokachi Türkiye’deki din istismarcılarına büyük ders verdi…” diyerek yanına da malum fotoğrafı koymuştu…

 

28 Şubat 1997 ‘ de: Milli Güvenlik Kurulu toplantısı yapılmış, alınan kararlar hükümete bildirilmiş, Laiklik konusunda yasaların uygulanması istenmişti…

 

Başbakan Sayın Necmettin Erbakan bu kararları imzalamamış, 5’inci günün sonunda direnci kırılarak imzalamak zorunda kalmıştı…

 

Milli Güvenlik Kurulu kararlarını uygulama komitesi kurularak ülke genelinde hayâlî  “İrtica” avına çıkılmıştı…

 

Böylece 28 Şubat “postmodern darbe”  fiilen başlamıştı…

 

Evet, sayın okuyucularım.

 

İşte HAYAT HİKÂYEM ’e yansıyan  28 Şubattan önceki 6 aylık zaman ve bu zaman içinde meydana gelen süreç bu şekilde işlemişti…

 

28 Şubat kararlarıyla malum çevrelerce masum insanlar fişlenmeye ve görevden uzaklaştırılmaya başlanmıştı…

 

28 Şubat kararlarından sonra ne olmuştu?..

 

1300 sayfalık HAYAT HİKÂYEM ’de yazılı olduğu şekliyle 28 Şubattan sonraki  4 aylık süreyi de özetleyerek sizlerle paylaşmak istiyorum: (bakınız: gazimert.com – HAYAT HİKÂYEM bölümü 1, 2 )

 

5 Mart 1997 ‘ de: TÜSİAD, KESK, DİSK, TİSK ve Türk-İş, Milli Güvenlik Kurulu kararlarına tam destek verdiklerini açıklamıştı…

 

Sayın Derviş Günday, Sayın Bayram Meral ve Sayın Rıdvan Budak; “Laik ve Çağdaş demokrasi tehlikede…” diye beyanat vermişlerdi…

 

30 Mart 1997’de: Çağdaşlaşmanın göstergesi olarak, Ankara Türk Metal-İş sendikasına ait Mustafa Özbek salonunda Beethoven konseri düzenlenmiş ve burada 10 bin kişi toplanmıştı…

 

Cumhurbaşkanı Sayın Demirel’in “İşte Çağdaş Türkiye…” sözleri büyük alkış almıştı…

 

5 Nisan 1997 ‘de: Genelkurmay ikinci başkanı  Sayın Çevik Bir Washington Post gazetesine verdiği beyanatta; Laiklik karşıtı akımlarla mücadelenin Türk Silahlı Kuvvetlerinin bir numaralı önceliği olduğunu belirterek: “İlk hedef irtica…”açıklaması yapmıştı…

 

O sıralarda PKK 10’larca masum çocuğu katletmişti…

 

Ama PKK değil, nedense “hayali irtica” hedef gösterilmişti…

 

20 Nisan 1997 7de: Tuğgeneral Sayın Osman Özbek, bir tiyatro grubunun sahnelediği “Bir hak düşmanı” isimli oyunda ordunun eleştirildiği gerekçesiyle Başbakan Sayın Necmettin Erbakan’a ağır hakaretlerde bulunmuştu…

 

Sayın Özbek’e Genel Kurmay Başkanı Sayın Karadayı da destek vermişti…

 

“HAYAT HİKÂYEM ‘de yazılı olan ve fakat burada ismini vermeyi sakıncalı gördüğüm bazı üst düzey askerler;

 

“Hükümet gitmezse daha ağır açıklamalar gelecek…

 

Buna hazırlanın…” açıklaması yapmışlardı…

 

26 Nisan 1997 7 ‘ de: Milli Güvenlik Kurulunda 8 yıllık kesintisiz İlköğretim uygulamasına geçilmesi kararlaştırılmıştı…

 

29 Nisan 1997 ‘ de: Genelkurmay Başkanlığınca; Anayasa Mahkemesi,

 

Yargıtay ve Danıştay üyeleri ile Üniversite rektörleri ve gazeteciler karargâha çağrılmış ve kendilerine İrtica brifingi verilmişti…

 

20 Mayıs 1997 ‘de: Başbakan Sayın Necmettin Erbakan’la, başbakan yardımcısı Sayın Tansu Çiller bir yıl içinde seçim kararı almıştı…

 

1 ay içinde de başbakanlığın Sayın Tansu Çiller’e devredileceği ifade edilmişti…

 

21 Mayıs 1997 ‘ de: Yargıtay başsavcısı Sayın Vural Savaş: “kan emici, yarasa, habis ur” gibi tanımlamalar içeren bir iddianame hazırlamış ve Refah Partisi hakkında kapatma davası açmıştı…

 

Sayın Savaş bazı politikacıların da  “gaflet ve ihanet içinde” olduklarını söylemişti…

 

7 Haziran 1997 ‘ de: Genel Kurmay Başkanlığı bir genelge yayımlayarak; “İslami Sermaye” olarak gördüğü firmalardan ürün alınmamasını istemiş, sakıncalı görülen şirket isimlerini sıralamıştı…

 

Bu isimler HAYAT HİKÂYEM’ DE mevcuttur ancak uygun olmayacağı düşüncesiyle bu isimleri sizlerle paylaşamıyorum…

 

10 Haziran 1997 ‘ de: Genelkurmay Başkanlığı bütün savcıları çağırarak kendilerine: “İslami Sermaye” brifingi vermişti…

 

Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay üyeleri ile birlikte 420 savcı ve yargıç salonu doldurmuştu…

 

Tümgeneral Sayın Fevzi Türker’in verdiği brifinge Anayasa mahkemesi başkanı Sayın Yekta Güngör Özden ve Yargıtay başsavcısı Sayın Vural Savaş ta katılmıştı…

 

Genel Kurmay Başkanlığında irticai faaliyetleri izlemek için BATI HAREKÂT GRUBU kurulmuş, ordunun gerekirse silah kullanacağı ifade edilmişti…

 

18 Haziran 1997 ‘ de: Başbakan Sayın Necmettin Erbakan daha önce anlaştıkları şekliyle görevini başbakan yardımcısı Sayın Tansu Çiller’e devretmek amacıyla istifa etmişti…

 

21 Haziran 1997 de: Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman Demirel hükümeti kurma görevini Sayın Çiller’e değil de Sayın Mesut Yılmaza vermişti…

 

Sayın Tansu Çiller: “Bu Çankaya darbesidir” diye beyanat vermişti…

 

Sayın Mesut Yılmaz; Sayın Bülent Ecevit ve Sayın Hüsamettin Cindoruk ile ortak bir hükümet kurmuştu…

 

İşte HAYAT HİKÂYEM ’e yansıyan 28 Şubat darbesinden sonraki 4 aylık zaman içinde meydana gelen olaylar bunlardan ibaretti…

 

Sonra ne mi olmuştu?

 

İşte HAYAT HİKAYEM ‘e yansıyan bazı anekdotlar:

 

Anayasa Mahkemesi; 17 Ocak 1998 tarihinde Refah Partisini kapatmıştı…

 

Yargıtay; Siirt’te okuduğu bir şiir sebebiyle 10 ay hapis cezasına mahkûm edilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Recep Tayip Erdoğan hakkındaki kararı onamıştı…

 

Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Pınarhisar cezaevinde 4 ay hapis yatmış, ardından AK PARTİ’Yİ kurmuş ve tek başına iktidar olmuştu…

 

Yukarda periyodik olarak anlattığım gibi 28 Şubat süreci devam ederken 1 yıllık Sayın Necmettin Erbakan ve Refah yol hükümeti gitmiş onun yerine 30.06 1997’de 55’inci Türkiye Cumhuriyeti hükümeti olarak 3’üncü Sayın Mesut Yılmaz ve Ana sol hükümeti gelmişti…

 

Sayın Mesut Yılmaz ve ana sol hükümeti döneminde 28 Şubat süreci bütün şiddetiyle devam etmiş, ülkenin temel taşlarını oluşturan pek çok bürokrat görevden alınarak yerine genelde ehliyetsiz kişiler göreve getirilmiş, ülke kaos sürecini girmişti…

 

28 Şubat kararları sanki bir darbe niteliğine bürünmüştü…

 

“Postmodern Darbe”olarak tanımlanan ve yukarda HAYAT HİKÂYEM ’den aktardığım 28 Şubat 1997’nin ilk 6 aylık ve son 4 aylık bölümlerinde görüldüğü gibi ülkemiz sanki korkunç bir uçurumun içindeymiş gibi gösterilmeye çalışılmıştı…

 

28 Şubatta hayali senaryolar düzenlenmiş, bir yıl öncesinden başlayan plan ve projelerle darbe niteliğinde bir “POSTMODERN DARBE” gerçekleştirilmişti…

 

28 Şubat kararları faydalı mı olmuştu, zararlı mı olmuştu?

 

Bunun cevabını tarih verecek…

 

Hoşça kalınız.

 

( * ) Bu yazı 28 Şubat günü MERSİN GAZETESİNDE YAYIMLANMIŞTIR

 

27.02.2015