NİZAMETTİN DURAN 1975 Mezunumuz Eğitimci Yazar
Darbe girişimini hükümete yıkmaya çalışan uyanıklar!
Bağlamından koparılarak söylenmiş sözler, bir kötü niyeti ifade etmiyorsa, bir cehaleti ortaya koyduğu kesindir.
Yaşadığımız darbe kalkışmasını hükümete ihale etmeye çalışanlar, "dün paralelcilerle kol kola idiniz" "Ergenekon adı altında yapılan tutuklamalara ses çıkarmadınız... Meydan bunlara kalınca da, bu defa size darbe yapmaya kalkıştılar!" demeye başladılar, neredeyse sözü, “siz bunu hak ettiniz!” demeye getirecekler.
Vay uyanıklar vay! Bunlar hakikaten âlemi dünyadan habersiz sanarak toplumu, bir algıyla dizayn edebileceklerini düşünmektedirler. Ama mesele bu kadar basit değil! İşin esasını anlayabilmek için biraz geriye gidelim.
Darbeci paralelcilerin, en az 40-50 yıllık bir geçmişi ve yurdumuzun üzerinde kirli emelleri var; sinsice devletin kılcal damarlarına kadar sızma girişimleri çok eski yani. “Sızıntı”yla da ilan etmişlerdir... Bunlar, darbeler dönemi dâhil, bütün hükümetler döneminde kendilerine yer buldular... Demirel, Özal, Ecevit hükümetlerindeki ağırlıkları bellidir. 12 Eylül'de bile bu yapıya dokunmak şöyle dursun, yanlarına dahi yaklaşılmamış...
Bu yapının dışındaki yapılara bir göz atalım; nasıl davranmışlar? Onu görelim:
28 Şubat ve rantçılar:Post modern darbe döneminde, memleketin maddi manevi kalkınması yolunda Erbakan hükümetinin başlattığı kalkınma hamleleri ortadayken, rantçıların hesabına gelmediği için hükümeti itibarsızlaştırmak ve yıkmak üzere nasıl düzmece gerekçelerle saldırılar gerçekleştirdiklerini hatırlayalım; rantçıların bir gecede dolar, faiz ve batırılan bankalar sarmalında ülkenin yıkımı pahasına nasıl paralar kazandıklarını o dönemi yaşayan veya araştıran herkes bilmektedir.
28 Şubat ve Asker: Vatanın bütünlüğünü düşmana karşı korumakla yükümlü ve görevli asker, bu görevini unutmuş, silahını yurttaşına yöneltmiş, gündüz gözüyle, tankları Sincan'da yürüterek halkına gözdağı vermiştir. Nedir istedikleri? Eften püften bahanelerle rantı kesilenlerin çıkarlarını korumak olmuştur, hem de silah zoruyla... Halkın ve demokrasinin yanında ve bu sebepten dolayı da seçilmiş hükümetin yanında yer alması gereken ana muhalefetin liderinin yüreğine öylesine korku salınmış ki, korkudan dizlerinin bağları çözülmüş ve Başbakana, "Hiçbir şeyi görmüyorsan, burnunun ucundaki tankların namlusunu da mı görmüyorsun?" kabilinden korkakça, ödlekçe ifadeler kullanmak mecburiyetinde hissetmiştir kendini.
Darbe geleneği:“Türkiye'de ‘darbe’ denilince akla ilk gelen nedir?” diye sorulsa, şüphesiz, "asker" olur! Böyle olduğu konusuna kimsenin bir itirazı olacağını sanmıyorum. Türkiye'de askerden başka darbelerle özdeşleşen başka bir yapı var mı? Yazılan "darbe tarihleri" bu gerçeği yansıtmıyor mu?
Biz darbelerin hangisini sayalım? Başbakanı, Bakanları asan 27 Mayıs kanlı darbeyi mi? Öyle bir darbe ki, demokrasi tarihimize kara bir leke olarak yazılmıştır; muhalefetle, askerin birlikte yürüttüğü 27 Mayıs darbesi, halkın ana muhalefete teveccüh etmediği ancak onun iktidar hırsıyla, demokrasiyi askıya alma cinayetini işlediği darbe!
12 Mart muhtırası mı? 12 Eylül mü? 28 Şubat post modern darbesi mi?
28 Şubat'ın goygoycuları, bu millete yaşattıkları utanç tarihi unutulacak cinsten değil. Bir yandan askerin tahakkümkâr, burnundan kıl aldırmayan pervasızlığı, diğer yandan bu pervasızlığa çanak tutan basının densizliği, el ele vermiş millete ve onun seçtiği hükümete savaş açtıkları bilinmektedir. (Bu konuya önümüzdeki yazıyla devam edeceğiz)
20.09.2016