NİZAMETTİN DURAN 1975 Mezunumuz Eğitimci Yazar
İbadetlerin Topluma Dönük Yüzü
Kutlu ay Ramazanı, ruhuna uygun bir şekilde ihya etmektir esas olan ve bizden istenen. Bu manadan uzak kalarak sabahtan akşama kadar aç kalmak değildir oruç. Esasen bütün ibadetlerin özü, yüzünün topluma dönük olmasıdır. İbadetlerin ruhunu kavramadan, şekli olarak yapılmasının bir anlamı olmadığını ve talep edilmediğini belirten ilahi buyruklar vardır. Sözgelimi, "Namaz insanı hayâsızlıktan ve her türlü kötülükten men eder. Allah'ı namaz ile hatırlamak en büyük ibadettir. Allah, her yaptığınızı bilir." (Ankebut: 45)diye buyurulan ayette namaz ibadetinin topluma dönük yüzü önemsenmektedir, buna riayet edildiği takdirde, ancak namaza "namaz" denilebileceği anlaşılmaktadır. Keza oruçta da aynı incelik görülebilir. Orucun topluma dönük yüzünü kaldırın, Yaradan, insanların aç kalmasına asla iltifat etmeyecektir, zaten böyle bir eyleme de bir değer atfetmemektedir: "Yalanı ve yalana göre hareket etmeyi terk etmeyenin yemeği içmeyi bırakmasına Allah'ın ihtiyacı yoktur." (Buhari, savm, 8)
Çarşı-pazardan yaptığımız alışverişten tutun da birbirimizle kurduğumuz her türlü ilişkide öncelikli olarak aranan husus, birbirimize karşı olan dürüstlüğümüzdür. Yani bir kişinin diğeri tarafından aldatılmamasıdır. Dürüstlüğün icrasını istemek en ahlaki bir beklentidir. Pazarda malını satan bireyin ne dini, ne mezhebi, ne görüşü önem arz eder; ondan beklenen, ahlaki davranması ve dürüst olmasıdır. Bireyin camiden, havradan veya kiliseden çıkmıyor olması, gece gündüz ibadet ediyor olması veya ettiğinin söylenmesinin hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur ve olamaz, olmamalıdır da. Çok namaz kılan, ibadet eden, uzunca sakal bırakan birinin bu durumu kimi ilgilendirir ki? Bizi ilgilendiren aramızdaki cereyan eden ilişkide ne denli etik kurallara uyup uymadığıdır. Çok ahlaklı olmanın ölçüsü, ne şeklidir ne de çokça ibadet ediyor olduğunun söylenmesidir. İlişkilerde dürüst ve samimi olmaktır. Bu gerçekleştiği zaman, ancak ibadetler bir anlam kazanır. "Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim" diyen Elçi sizce ne anlatmış olabilir? Belki şu sözü ile birlikte düşünürsek mesele daha iyi anlaşılmış olur: "Bizi aldatan bizden değildir" yani şekli olarak yaptığı ibadetler ne çok olursa olsun bu ölçüye göre bir anlam ve değer kazanmayacaktır.
Zaten İslam dininin kuşatıcılığı ve güzelliği buradan ileri gelmiyor mu? Elbette ahlakilik, ilişkilerde ahlakilik, muamelatta ahlakilik, yaşamın her safhasında ahlakilik esastır... Ahlak dışı her tür ibadet, inanç ve eylem söylemi merduttur. Dini, inancı, düşüncesi, kanaati ne olursa olsun her hak sahibine hakkını vermeyen inanç, bâtıldır ve bir geçerliliği yoktur. Hele ki, "Müslüman" denildiğinde, "İnsanların elinden ve dilinden emin olduğu kimse" diye tanımlanıyorsa... Hele ki, "Kızım Fatıma bile yapsa (hırsızlık) onun bile elini keserim" deniliyorsa. Sizce toplumu kuşatan, sarıp sarmalayan ahlaki/etik evrensel kurallar dizisi görmüyor musunuz, bu öğretide?
Kendisine "Müslümanım" diyen birinin/birilerinin etik kuralları tanımıyor olmalarının bir ifadesi olan eylemleri kimi bağlar? Bunları ileri sürerek/göstererek bütün Müslümanlar için genel bir olumsuz değerlendirme yapmak veya böyle bir değerlendirmenin içinde olmak hakkaniyet midir? Suçun da, cezanın da ferdiliği/hususiliği kuralı burada neden göz ardı edilir de birinin günahı herkese yüklenilir? Bu insaf mıdır? Böyle bir değerlendirme eğer bir hata değilse, bu değerlendirmede bal gibi kasıt var demektir.
Ancak kötü örnek olup da inancımıza leke getirenlerin de günahı ve hesabı elbette bakidir. İndi ilahide onun karşılığı da çok çetindir. "Allah'ın indirdiği Kitaptan bir şey gizleyip de, onu az bir pahaya satanlar, işte onlar karınlarına ateşten başka bir şey yemezler. Kıyamet günü Allah onlarla konuşmaz. Onları temize çıkarmaz. Ve onlar için acıklı bir azap vardır." (Bakara:174)
İslam inancında tüm ibadetlerde esas olan, şartsız şurtsuz kabul edilen inancın umdelerini halisane bir şekilde ve hulus-ü kalple yerine getirmek değil midir? Şüphesiz bunun olabilirliği ve denetimi için mutlak manada bir özdenetimi, bir vicdani muhasebeyi gerektirmektedir. Ne ki, "Hesaba çekilmeden önce nefislerinizi hesaba çekiniz!" in anlamı bu olsa gerektir.
İçinde bulunduğumuz Ramazan ayı, tam da bunun için bir fırsattır. İbadetlerimiz, amellerimiz ve birbirimizle olan ilişkilerimizin yolunda gidip gitmediği konusunda... Ezcümle tokun açın halinden anlamadığı müddetçe, toplumun huzur ve dinginliğinden söz etmek adeta imkânsızdır. Belki orucun ruhunu kavramak ve onun sunduğu hikmet dolu terbiyesinden geçmek bizim, sosyal adaletin sağlanması noktasında biraz düşünme melekemizi geliştirebilir.
Değerli okuyucuların bayramını en iyi dileklerimle kutluyorum.
16.6.2018