* İLETİŞİM NUMARALARI AYDIN KAYNARPINAR 05054830058ALİ BİLGİÇ 05055020621AHMET BAYAR 05357637429
* KÖTÜ NİYETLİ KİŞİLERİN MEZUNLARIMIZIN TELEFON NUMARALARINI ART NİYETLE KULLANDIKLARINI TESBİT ETTİK. BU NEDENLE NUMARALARI GİZLEDİK. ULAŞMAK İSTEDİĞİNİZ MEZUNLARIMIZIN TELEFON NUMARALARINI İLETİŞİM BÖLÜMÜNDEKİ TELEFONLARI ARAYARAK ULAŞABİLİRSİNİZ
  SEYFİ GÜNAÇTI 1971 MEZUNUMUZ EĞİTİMCİ YAZAR
Adana yollarında
  MUSTAFA VARLI 1963 MEZUNUMUZ E.HATAY İL MÜFTÜSÜ
HAYIRLI SABAHLAR
  AHMET BULUT 1970 MEZUNUMUZ EMEKLİ GAZİANTEP İL MÜFTÜSÜ
ŞEFKAT ABİDESİ ANALARIMIZ
  DR ALİ CAYMAZ 1990 Mezunumuz
İMAM-HATİP LER
  SELAMİ KAYTANCI 1971 Mezunumuz Eğitimci
Deve kuşu gibi olmak!..
  GAZİ MERT 1964 Mezunumuz Eğitimci Yazar
ANAMUR’DA BİR İLK: BILDIRCIN ÇİFTLİĞİM
  NİZAMETTİN DURAN 1975 Mezunumuz Eğitimci Yazar
Diyanet İşleri Eski Başkanı’nın Mahcubiyeti!
  MUSTAFA AKDAĞ
İmam-Hatipler Yeniden Parlıyor
  İBRAHİM SAY 1999 Mezunumuz
EKMEK ARASI LAHMACUNDAN THE İMAM?A
  ADEM ARMAĞAN 1975 Mezunumuz Şair/Yazar
 
 
Yeni web sitemizi nasıl buldunuz?
Çok iyi
İyi
Fena değil
Kötü

 
 

AHİTNAMENİZİ YENİLEDİNİZ Mİ?

Hayat, kader ve biz! Görünürde çok değerliyiz. Oysa vakit azaldı. Gök bulanık. Gönül muzdarip. Ne kalbimiz dik ne de ahdimiz! Hayat, kader ve biz! Ne kadar da sefiliz. Vakit azaldı. Zira Dünyanın yaratılışından bu güne yeryüzü ne çok hasat gördü. Ne çok cesedi kucakladı. Ne büyük hırslara tanıklık etti, ne çetin savaşlarla kana bulandı. Zaferleri de oldu, yenilgileri de… Gönlü yüce insanları da taşıdı bağrında, insanlığını yitirmiş ruhsuz bedenleri de… Benim, bu metin içinde divitin ucundan damlayan mürekkepten daha fazla hükmüm yok. Asrın kahrı kalbimde, sözlerim dilimde, gözlerim dünyanın çiğnendiği yerde! Bir zamanlar dünyanın kollarında büyümekte olan herhangi bir çocuktum ben. Tüm büyüklerin bir zamanlar çocuk olduğu gibi. Hepimiz öyleydik değil mi? Masum, umutlu ve günahsız… Kaderimizin bize çizdiği güzergâhta, aklımız ve fikrimizden, kalbimiz ve ahdimizden daha çok büyüklerimizin izinden hayatı paytak adımlarla adımlayan bir çocuktuk hepimiz. Oysa şimdi öyle değiliz. Büyümek: aklın ve fikrin, kalp ve bedenin eylemleriyle hayatı adımlamak demek değil mi? Büyümek: dilimizde hayata dair verilen ahitlerin sorumluluğu değil mi? Büyüdük ve dil söz verdi, kalp şahit oldu! Şimdi dünyanın her bir köşesinde dilinde ahitlerini meta pazarında çiğneyen bedenleri büyük, Ruhları küçük görüntüler baş göstermekte. Yeryüzünün her bir köşesi ayrı ayrı çiğnenmekte… Kalplerimiz şahitliğini unutup, dil sözlerini çiğneyince; kaderlerimiz günaha boyandı ve hayatımız heveslerimizin içerisinde ziyan oldu. Görüntü şimdi şaşırtıcı ve dağınık… Bir insanlık nesli var ki aldanmış, yağmalanmış, yasa bulanmış. Lisanları farklı, toprakları farklı, suretleri farklı insanoğlu yeryüzünde bir bütün olarak insanlık ahdini unutmuş… İnsanın iradesi, kalbin şahadeti… Kaderin kiri, kalbin ihmali. Kalplerimiz ihmalkâr olmasaydı araya giren zamanla ezelde verdiği sözü unutur muydu? Unutmazdı… Unutmadığını dile söyletirdi ve kaderlerimiz kirlenmez, hayatlarımız yitirilmiş imtihanların bedellerine dönüşmezdi! Öyleyse kalp ruhunun elinden tutsun, rahmanın aydınlığında verdiği bütün sözleri hatırlasın… Evveli ve ezeli anın nazarında, bela sözünü ilk hatırlasın… Sizlerde benim gibi her sabah işlerin daha da kötüye gidip, etrafı kötülüklerin kuşattığı bir hayata mı gözlerinizi açıyorsunuz? Kalbiniz kötülüklerin siluetinde daralıyor, üzülüyor musunuz? Umutlarınız kötülüklerin ışığında sönüyor, umutsuzluğa mı gebe kalıyorsunuz? Hülyalarınız gönül bahçenizde bir bir soluyor ve siz emellerinizi erteliyor musunuz? Yenilgiler çaresizlik deryalarına mı sürüklüyor sizi ve kalbiniz o deryada boğuluyor mu? Herkesin ve her şeyin zaaflarını, heveslerini, ruh ve beden kimyalarını analiz ettiniz, hatta en küçük hatalarına kadar incelediniz ama yine de düzelmedi mi ümitsizliğiniz? Yaşadıkça arttı mı mutsuzluğunuz? Çoğaldıkça mı eksildiniz? Yollarınız sapa, mayınlarla mı döşeli? Uçurumların üzerinden atlamanız, denizleri aşmanız, dikenlerle dolu bir bahçeyi çıplak ayaklarla mı geçmek zorunda bırakıldınız? Gazete manşetlerin de her gün yeni bir cinayete mi tanık ediliyorsunuz? Ekranlarınızda boy boy ihanetlere mi seyirci bırakılıyorsunuz? Ekmek, su kavgasına mı müptelasınız? Kardeşi kardeşe vurduran kalbi kin dolu yöneticileri dilinizde kahrolsun sözcükleriyle mi anıyorsunuz? Katran karanlığındaki bir hayatta eliniz göğüs kafesinizde beni hangi tehlikeler bekliyor diye düşünüp ızdırap mı çekiyorsunuz? O zaman şimdi sıra dünyanın neden bu hale geldiğini tespitte. Yani kalbimizin unuttuğu, dilimizin tekrar etmediği sözü hatırlamalıyız şimdi. Unuttuğumuzu, terk ettiğimizi, söylemekte ve eyleme dökmekte geç kaldığımıza sarılmalıyız. Bela dediğimiz vaktin umuduyla, Dilin söylediği, kalbin şahit edildiği anı kucaklamalıyız. Şimdi yemin etme vakti yeniden. “Burçların sahibi Sema’ya, Vaat olunan güne, Yıldızlara ve güneşe, Zeytine ve incire, Elif lam mim sözlerinin içindeki gizeme, Şahide ve müşahede edilene de yemin ederim” diyerekten Ölmüş ruhlarımızdan arınıp, aydınlığa doğmak üzere ayağa kalkmalıyız. Hep birlikte yemin etmeliyiz… Ben, sen, hepimiz. Her aydınlanan sabahın, akşamın kızıllığından sıyrılıp geceye teslim edildiği anda kendi kendimize senet vermeliyiz. Anlaşmamızı yenilemeliyiz. Tövbe-i Nasuh ile kötülüklerimize veda etmeliyiz. Nelere mi söz vereceğiz? Zulme seyirci kalmamaya, Asla hırsızdan, hainden, haksızdan yana saf tutmamaya! İyiliği çiğnemeyeceğimize, kötülüğü yüceltmemeye! Hürriyetleri sınırlamamaya! Hakka girmemeye, Dilimizi gıybetten, iftiradan sakınmaya! Kimseyi yarı yolda bırakmamaya! İkiyüzlü olmamaya! İnsan olmaya yemin edeceğiz… Hakka teslim olmaya, Ahsenül insan diye adımızı andırmaya söz vereceğiz! Şimdi vakit azaldı. Memnun musunuz gözlerinizi kötülüğe, çirkinliğe açmakta? Değilseniz, öyleyse kalkın ve bir ışık yakın ruhunuzda Kalbinizi şahit tutun ve diliniz haykırsın söz diye! Hala ahdinizi yenilemediniz mi yoksa?