* İLETİŞİM NUMARALARI AYDIN KAYNARPINAR 05054830058ALİ BİLGİÇ 05055020621AHMET BAYAR 05357637429
* KÖTÜ NİYETLİ KİŞİLERİN MEZUNLARIMIZIN TELEFON NUMARALARINI ART NİYETLE KULLANDIKLARINI TESBİT ETTİK. BU NEDENLE NUMARALARI GİZLEDİK. ULAŞMAK İSTEDİĞİNİZ MEZUNLARIMIZIN TELEFON NUMARALARINI İLETİŞİM BÖLÜMÜNDEKİ TELEFONLARI ARAYARAK ULAŞABİLİRSİNİZ
  SEYFİ GÜNAÇTI 1971 MEZUNUMUZ EĞİTİMCİ YAZAR
Adana yollarında
  MUSTAFA VARLI 1963 MEZUNUMUZ E.HATAY İL MÜFTÜSÜ
HAYIRLI SABAHLAR
  AHMET BULUT 1970 MEZUNUMUZ EMEKLİ GAZİANTEP İL MÜFTÜSÜ
ŞEFKAT ABİDESİ ANALARIMIZ
  DR ALİ CAYMAZ 1990 Mezunumuz
İMAM-HATİP LER
  SELAMİ KAYTANCI 1971 Mezunumuz Eğitimci
Deve kuşu gibi olmak!..
  GAZİ MERT 1964 Mezunumuz Eğitimci Yazar
ANAMUR’DA BİR İLK: BILDIRCIN ÇİFTLİĞİM
  NİZAMETTİN DURAN 1975 Mezunumuz Eğitimci Yazar
Diyanet İşleri Eski Başkanı’nın Mahcubiyeti!
  MUSTAFA AKDAĞ
İmam-Hatipler Yeniden Parlıyor
  İBRAHİM SAY 1999 Mezunumuz
EKMEK ARASI LAHMACUNDAN THE İMAM?A
  ADEM ARMAĞAN 1975 Mezunumuz Şair/Yazar
 
 
Yeni web sitemizi nasıl buldunuz?
Çok iyi
İyi
Fena değil
Kötü

 
 

NİZAMETTİN DURAN 1975 Mezunumuz Eğitimci Yazar

“Âlimin ölümü, âlemin ölümü gibidir”

Bizi derinden üzen bir mesaj geldi, ADİM-DER (Adana İmam-Hatip Lisesi Mezunlar Derneği)'den. “1962 mezunumuz Eski Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı HamdiMert vefat etti... 26.07.2015”

Haberle birlikte içim burkuldu, ruhum daraldı, derin bir hüzne ve kedere gark oldum... Kendimi bir anda mazide buldum. Bir hatırası canlandı zihnimde. Ocak 1987. Anamur imam hatip Lisesi’nde, bir programımız vesilesi ile merhum hocamız okulumuza teşrif buyurmuşlardı. Programı dikkatlice takip ediyordu. Yaptığım konuşmanın bir yerinde, merhumMehmetAkifErsoy’un,

“İmandır o cevher ki, ilahi ne büyüktür,

            İmansız olan paslı yürek sinede yüktür.”

beytini okuduğumda, derin bir düşünce atmosferi içinde heyecanlandığını, duygulandığını ve şairin hissiyatına katıldığını ifade ediyordu, başını sallayarak… Gözümün önünden hiç gitmedi bu tablo. “Hamdi Mert denilince aklıma gelen o anı hiç unutmam. İmam, “Nasıl bilirdiniz?” diye soruyor ya, işte bu tablo benim şehadetimin kanıtı… Allah gani gani rahmet eylesin.

Programdan sonra, sohbet ettik. Çantasından bir kitap çıkardı, imzalayarak bana hediye etti. Aldım, teşekkür ettim. “İslam’ınBarış Çağrısı” adlı kitabını açtım ve yazdığını okudum: “Değerli eğitimci Nizamettin beye sevgi ve saygı ile. 10.1.1987 imza, HamdiMert”

Kardeşi Gazi Mert Beyle uzun yıllar beraber görev yaptık. Birlikte önemli işlere imza attığımıza inanıyorum... Yapılamayanları yaptık diyebilirim; idare, öğretmen, öğrenci veli işbirliği ile...

1985’te yaptığımız ilk öğretmenler kurulunda, eğitici kolların dağıtımından sonra, müdürün, büyük bir istekle ve umutla, okulunda bir piyesin, bir tiyatro eserinin sahnelenmesini istiyordu. Ancak ilgili koldan olumlu bir cevap alamamıştı. Biz, birkaç arkadaşla birlikte yeni atanmıştık okula. Bu sebeple, kurulda dinlemeyi tercih ediyorduk, daha çok.

Kuruldan sonra müdür bey, dosyalarıyla odasına girdi. Ardından ben kapıyı çaldım girdim. Şu konuşmayı yapmıştık:

- Buyurun Nizamettin Bey!

-Müdür bey, kurulda bir tiyatro eserinin sahnelenememesinden bahsettiniz. “Sanıyorum buyıl da bir eseri sahneleyemeyeceğiz” dediniz. Ben bunu anlamadım hocam, neden?

- Nizamettin Bey, gördüğün gibi arkadaşlar istekli olmadılar.

-Hocam,eğer müsaade buyurursanız, ben bunu yapabilirim.

 O an müdürümüzün gözlerinin parladığını gördüm. Ama tereddüdü de var gibiydi;

- Yapabilir miyiz? dedi.

- Yaparız Hocam, merak etmeyin.

- Haydi, başlayın o zaman...

Bizde başladık. “Onlar böyleydi” adlı oyunu sahneledik. Defalarca oynadık, AnamurKaplan sinemasında.

Çalışmaların ardı arkası kesilmedi hiçbir zaman. İşin en güzel tarafı, velilerin de katılım göstermeleriydi... Eşim, kostüm hazırlayıcısıydı; kılık kıyafet, saç sakal, bıyık vs. Merhum hocamız da, kostümde Ankara’dan desteklerini esirgememişti… 

Ben Hataylıydım ama Anamur’u sevmiştik. Sıcakkanlı ve sevecen insanlarıyla çok sıkı dostluk bağlarımız oluşmuştu. Dile kolay, yaklaşık altı yıla yakın zamanımız geçti orada. Anamur, memleketimolarak kabul ettiğim Anamur… Rotasyona tabi olmasaydım, oraya yerleşmiştim bile. Ama kısmet işte...

Bu nedenle orada olan olaylar, beni ilgilendiriyor ve etkiliyor.Bu yüzden gelen mesajla yıkılmıştım. Bir büyüğümüzü kaybetmenin acısını yaşadık. İlk aklıma gelen bana hediye ettiği kitaptı. Gerçi okumuştum onu ama gayri ihtiyari elim ve gözüm kütüphaneye gitmişti. Kitabı çıkarttım ve tekrar okudum. Okuyunca da kaybımızın ne denli büyük olduğunu anladım.

Hocamız, kitabında, yaşadığımız son terör olaylarının arka planını, ta 1986 yılında görüp, derinlemesine tahlil etmiş..adeta günümüze ışık tutmuştu.

Bu arada, onu okumayanların, bulup mutlaka okumalarını tavsiye ederim. Eğer kitabın mevcudu yoksa kardeşi Gazi Mert Beye önemli bir görevin düştüğünü düşünüyorum; kitabın basımı ve okuyucuya ulaşması konusunda...

Kitabında, sulh ve selametin ancak İslam’la mümkün olabileceğini, tarihi örneklerle anlatıyor                           rahmetli hocamız ve günümüz olaylarının görünmeyen yüzünü deşifre ediyor:

“Allah’ın yarattığı cana kıymak; Tuğyan eden nefsin azgınlığının acı meyvesi...”

“İnsanlığın bu ilk dramından (Kaabil-Habil olayı) nükleer savaş safhasına geldik... Keyhüsrev, Dârâ, Büyük İskender, Hannibal, Neron, Cengiz, Timur çağımızın Hiroşima ve nükleer savaş failleri dönüp baksınlar, arkalarında hep sulha saplanan hançeri ile eli kanlı Kaabil’i görürler...”

“Emperyalist orduların atlarının ayakları altında talan edilen sadece buğday başakları değil, insanlığın daha bu ilk çağlarda yeşertebildiği ümitlerdi..”

Merhum, Kartaca’yı imha eden ruhla, bugün Ortadoğu’yu ve özellikle ülkemizi, bir baştan bir başa kana bulamak isteyen kan emici ruh arasındaki benzerliği ne güzel anlatmış:

“İnsanlığın sulh ve sükûnunaKaabil taklit edilerek saplanan hançer, öyle bir karanlılıkla kullanıldı ki, mazlum Kartaca'nın yüz yıllarını vererek kurduğu medeniyet, üzerinden çekirge sürüleri geçmiş buğday tarlaları gibi yürek paralayıcı bir enkaz yığını haline geldi... Sokaklar cesetlerle; toprak kan birikintileri ile doldu...”

“Habil’e kalkan el; Kartaca’da yakıp yıkan ateş; cahiliye çağının EbuCehil ve EbuLehebinkârcılığı; Asr-ı Saadetten sonra da Hz.Ömer’i, Hz.Hüseyin’i arkadan vuran hançer oluyordu...”

“Nitekim insanlık daha ne hesapsız boğazlaşmalar; ne akılsız muharebeler, ne sel gibi akan kanlar görecekti...”

“(Bütün) bunlardan geride kalan nedir? Yüzlerce, (binlerce, milyonlarca) ölü; yıkılan şehirler,  gerileyen medeniyet, hançerlenen dünya sulhu...”

1912 yılı, toplu savaşların başladığı yıldır...Balkan savaşları, I.Dünya Harbi, II.Dünya Savaşının vahametine dikkat çeken merhum, “İnsanlığın, geçirdiği bunca tecrübeler sebebiyle, aydınlık ve müemmen bir barış safhasına girmesi beklenirdi. Böyle mi oldu? Hayır, savaş oyunu oynayan çocuklar gibi iki kutba ayrılarak, bu iki kutupta güçlerini birleştirmeye, insan öldüren yeni yeni silahlar yapmaya, ölüm makinaları icat ederek bunları depolamaya; geçmişte Vietnam, Kore, Süveyş; bugün Lübnan, Afganistan, Irak, İran’da olduğu gibi bazen de uygulamaya koyuldular...”

Kore savaşları, bu iki blokun eseridir. Dün Vietnam, bugün Kamboçya, Eritre, Afganistan, Lübnan, İran-Irak'taki problemler, bunların eseridir. Filistin, bir türlü huzura kavuşamayan Filistin; büyük SahabiEbuUbeyde'ninİslamlaştırdığı, İslam’ınkalpgahı, Allah’ın sevgilisi olan Peygamberimizin miraç mucizesi ile uruc ettiği bu mübarek topraklar üzerindeki oyunlar, bunların eseridir.

Sadece bunlar mı? Türkiye'de karışıklıklar çıkaranlar; birçok suçsuz ülkenin iç işlerine karışarak kardeşi kardeşe vurduranlar da bunlardır...

Paktların arkasında bunlar; bunların arkasında da perde arkası sinsi planlar vardır.

Son oyunları ise kutsal Kudüs’ünİsrail devleti tarafından resmen başkent ilan edilmesidir...”

Birleşmiş milletler

1945 yılında kurulan Birleşmiş Milletlerin o günden bugüne insanlık adına ne yaptığını masaya yatırmış ve çarpıcı tespitlerde bulunmuştur:

“... Koca milletler teşkilatı, küçücük İsrail ile bile başa çıkamadı... İsrail'in her cinayetinde üşenmemiş, toplanmış. Her toplantının sonunda da onu “kınamış(!).”Tam 257 defa! Dile kolay. Bir İsrail ve cinayetleri için tam 257 defa bir araya toplayacaksın; fakat bu cinayetlerin bir tekine bile mani olamayacaksın. Kötüleye kötüleye bitiremediğimiz Osmanlı’nın hükümranlık döneminde, dünyada birinin burnu kanamaya görsün! Hemen Ordu-yuHümayun oraya sevk edilir, mazlumun hakkı zalimden alınır, sahibine teslim edilir ve barış sağlanırdı.”

Birleşmiş Milletlerin aczini şöyle açıklamaktaydı:

“Teşkilatta 5 daimi üye var ki, kendilerine “5 büyükler” adını takmış bu ülkelerin “veto” hakları mevcut. Kendileri veya şemsiyeleri altına sığınmış devletler aleyhine bir karar mı alınacak; hemen veto silahını işletmişler. Bu veto silahı bugüne kadar tam 119 defa kullanılmış. (AlişenBaşgönül, Diyanet gazetesi, Ocak 1986, sayı: 323,s. 16-17)

Vietnam'da ölenlerin, Ortadoğu cinayetlerinin, İsrailcüretkârlığının, dünyayı kana bulayan Sovyet ve Bulgar pişkinliğin(!) arkasında işte bu silah var. Birleşmiş Milletlere ait bir silah...”

Merhumun 1986 yılındaki bu tespitleri ile bugün Cumhurbaşkanımızın dile getirdiği “Dünya 5’ten büyüktür” söylemi nasıl da uyuşuyor.

Yıllar önce yapılan bu tespitler, yıllar sonra da olsa isabet etmiş olması, onun ferasetine ve ileri görüşlülüğüne hamledebiliriz. Bu açıdan düşündüğümüzde, nasıl bir değeri kaybettiğimizi anlayabiliriz.

Onun için, “Âlimin ölümü, âlemin ölümü gibidir” kutlu sözününhikmetini bu vesileyle bir kez daha düşünme fırsatını buluyorum.

Muhterem hocamızı rahmetle anıyor ve Fatihalarla uğurluyoruz...

Ruhun şad olsun değerli insan!

Ailesine ve hepimize “sabrun cemil” diliyorum…

28.07.2015