* İLETİŞİM NUMARALARI AYDIN KAYNARPINAR 05054830058ALİ BİLGİÇ 05055020621AHMET BAYAR 05357637429
* KÖTÜ NİYETLİ KİŞİLERİN MEZUNLARIMIZIN TELEFON NUMARALARINI ART NİYETLE KULLANDIKLARINI TESBİT ETTİK. BU NEDENLE NUMARALARI GİZLEDİK. ULAŞMAK İSTEDİĞİNİZ MEZUNLARIMIZIN TELEFON NUMARALARINI İLETİŞİM BÖLÜMÜNDEKİ TELEFONLARI ARAYARAK ULAŞABİLİRSİNİZ
  SEYFİ GÜNAÇTI 1971 MEZUNUMUZ EĞİTİMCİ YAZAR
Adana yollarında
  MUSTAFA VARLI 1963 MEZUNUMUZ E.HATAY İL MÜFTÜSÜ
HAYIRLI SABAHLAR
  AHMET BULUT 1970 MEZUNUMUZ EMEKLİ GAZİANTEP İL MÜFTÜSÜ
ŞEFKAT ABİDESİ ANALARIMIZ
  DR ALİ CAYMAZ 1990 Mezunumuz
İMAM-HATİP LER
  SELAMİ KAYTANCI 1971 Mezunumuz Eğitimci
Deve kuşu gibi olmak!..
  GAZİ MERT 1964 Mezunumuz Eğitimci Yazar
ANAMUR’DA BİR İLK: BILDIRCIN ÇİFTLİĞİM
  NİZAMETTİN DURAN 1975 Mezunumuz Eğitimci Yazar
Diyanet İşleri Eski Başkanı’nın Mahcubiyeti!
  MUSTAFA AKDAĞ
İmam-Hatipler Yeniden Parlıyor
  İBRAHİM SAY 1999 Mezunumuz
EKMEK ARASI LAHMACUNDAN THE İMAM?A
  ADEM ARMAĞAN 1975 Mezunumuz Şair/Yazar
 
 
Yeni web sitemizi nasıl buldunuz?
Çok iyi
İyi
Fena değil
Kötü

 
 

NİZAMETTİN DURAN 1975 Mezunumuz Eğitimci Yazar

İftarı, Bir Bilgeyle Bereketlendirmek!

Sebilürreşaddergisi ailesi olarak, 15 Haziran günü, Üstat Nuri Pakdil Beyefendiyi ziyaret ettik. Ziyaretimiz, iftar vesilesiyle olmuştu. Birlikte iftar etmek ve bu vesileyle mübarek günde onun hal ve hatırını sormak, hoşnutluğunu kazanmak istiyorduk. Bir düşünce ve sanat adamı olan bu bilge şahsiyetle bir şekilde sohbet ortamını paylaşarak deneyimlerinden ve söyleyeceklerinden yararlanmak bizim için önemli bir kazanç olacaktı. Hele ki belli bir yaşa gelmiş bu büyüğümüzün hoşnutluğuyla beraber duasını almak ve onunla bereketlenmek ifade edilemeyecek kadar anlamlı olacaktı. Bu güzel niyetle, o ‘güzel adam’ ın evine gittik.

Evine vardığımızda iftara yaklaşık bir, bir buçuk saat vardı. Bizleri mütebessim yüzüyle kapıda karşıladı ve buyur etti hepimizi. Oturur oturmaz tanışma faslıyla beraber bizlere birer kâğıt dağıttı ve “adınızı, telefonunuzu ve nereli olduğunuzu yazın, kitabi harflerle” dedi. Sonra, askerlik durumunu, onu nerede yaptığımızı, Bitlis’i görenimizin olup olmadığını sordu. Sohbet esnasında üstadın nezdinde bazı şehirlerin önemli bir yeri olduğunu sormasından anlamıştık…  16 Kasım 2014 Pazar günü, Haber Türk Gazetesinden Kübra Par’la yaptığı söyleşide, en sevdiği şehirler arasında, sırasıyla Mekke, Medine, Kudüs, Şam, İstanbul, Bitlis, Paris olduğunu dile getirmişti. Sadece bunu değil, başka özelliklerini de öğrenmiştik o söyleşiden. Orada, “Gün içinde her dakika ve saniyede ne yaptığını kimlerle görüştüğünü not ediyor. Yakında ‘Pakdil'in Günlük Ritüelleri’ adında yayınlanacak.” denmektedir. O zaman, sohbetin hemen hemen her kelimesini titizlikle yazma çabasını daha iyi anlamış olduk.

Allah nazardan saklasın, yaşlanma belirtileri görünmekle beraber o yaşta hala dinç durmaktadır. Olayları hatırlaması, muhakeme yapması, kısaca her şeyiyle güzeldi. Hatta yaşlı olma hali ona ayrı bir güzellik ve sevecenlik katmıştı. Hemen sohbetin başı sayılabilecek bir yerde, herkese hitaben sordu: “Benim kitaplarımı okudunuz mu?” Hepimiz onun eserleriyle yetişmiştik. “Kuşkusuz en etkili ve evrensel silah kelimedir, okumadığın gün karanlıktasın” sözünün sahibi Nuri Pakdil okunmaz mı, okunmadan edebiyat ve düşünce dünyası anlaşılır mı, daha da ötesi, insanın kendisi anlaşılır mı? Onu okumak tefekkürün içinde olmak demekti. Okunduğu yönünde istediği cevabı almış olmak, onu ayrıca mutlu etmişti. Ancak hepimiz sessiz duruyorduk, konuşmak yerine, onun konuşmasını istiyorduk, çünkü. Bu sebeple mümkün mertebe sorularına kısa cevaplar vermeye çalışıyorduk. Ülkemizde dergicilik anlamında önemli deneyimleri olan ve bu işi iyi bilen bir üstattan istifade edebildiğimiz ve bunu da çalışmalarımıza yansıtabildiğimiz ölçüde, okuyucularımıza daha fazla faydalı olabileceğimizi düşünüyorduk. Bu yüzden olsa gerek dergimizin sahibi ve genel yayın yönetmeni Fatih Bayhan, üstada “Bizlere bir tavsiyeniz, bir öneriniz var mı?” anlamında bir soru yöneltmişti.

Sohbet koyulaştıkça, mevzular da derinleşiyordu. O da mümkün mertebe soruları cevaplamaya çalışıyordu. Sohbet, güzeldi ve ilginç bir halde seyrediyordu. Arkadaşlar da ilgiyle dinliyorlardı anlattıklarını… Konuştukça zamanın geçmesini istemiyorduk, hem de oruçlu olmamıza rağmen. Biz bu sohbetten bitimsiz bir keyif alıyorduk; çünkü biz üstadı zaten tanıyorduk, kitaplarından. Yazılarından okuduğumuz cümlelerini, şimdi de dilinden duyma şansına nail oluyorduk. Yoksa bilmez miyiz, onun insana bakışını, sanata, emeğe, inanca, değerlere ve yerliliğe nasıl yaklaşım gösterdiğini? İnsanın ve toplumun inşası konusundaki fikirlerini?   

Onun insanı sevmeye ve onu yüceltmeye verdiği değerin tarifi yoktur. O, insanları sevgiyle kuşatmanın gerekliliğini önemser, bunu da gerçekleştirmenin yolunun sanattan geçtiğini söyler. Ne ki, “insanın içindeki buzullar; sanatın, edebiyatın verdiği ısıyla, insan sevgisiyle kolayca eritilebilir.” olduğu inancını destanlaştıran kendisidir. Oruca, namaza, hacca, ibadetlere ve İslam’a getirdiği yorumlar hala belleğimizde tazeliğini korumaktadır. Mesela “Müslümanlık sadece bir tapınma değil, bir yaşam biçimidir, bir dünya görüşüdür.”, “Vicdanımız işlevini yapmadan nasıl giderilir bu yoğun karanlıklar” der.

O öğretti topluma, sömürüyü ve ona karşı çıkmanın ne demek olduğunu. Bizim için değerin tek olduğunu bunun da alın teri ve emek olduğunu söylerdi biteviye. Zulmü, sömürüyü, adaletsizliği soyut darağaçlarında ipe çekmenin mahiyetini, adaletin ne demek olduğunu ve önemini; insanlara acımadan, onları sevmeden, insanların bataklıktan kurtarılamayacağını haykırırdı. Düşüncenin asaletini temellendirdi hep dizelerinde ve satırlarında. Sağcısına da solcusuna da yerliliğin ne demek olduğunu gösterdi. Yabancılaşan ve batı kaynaklı olan solculuğun yerli değerlerin ürünü olmadığını anlattı, onlara. Ve gerçek bir ‘devrimci’nin nasıl olması gerektiğini bizzat kendisi kendi hayatında gergef gibi işledi. Toplumun sorunlarına ancak yerli bir düşüncenin deva olabileceğini gösterdi. Ayırt etmeksizin bütün yazarlarımızın birbirlerini anlamaya çalıştıkça, tartışma bir suçlama olmaktan çıktıkça, yurdumuzun görüntüsüne belki bir iki damla aydınlığın düşebileceğini de söyleyen kişi odur.

Bir ‘Kudüs şairi’olanNuri Pakdil,hakları elinden alınmış, mağdur edilmiş, ezilmiş bütün halkların yanında olduğu gibi burada da Filistin halkının yanında yer almış ve onların sesi olmuştur. "Kudüs bizim namusumuzdur" diyerek ona sahip çıkmanın onurunu dillendirmiştir. Çünkü o, ‘Yedi Güzel Adam’dan biridir.

Melih Cevdet Anday’la olan edebi kapışmalarını dile getirip sordum. Güldü ve güzel şeylerdi dedi. Evet, hakikaten güzel şeylerdi o tartışmalar. Fikri teatiler, edebi bir üslup çerçevesinde gerçekleştiğinden, ilmi ve doyurucu oluyordu. Bir şeyler anlatmayı amaçlıyordu. Çok faydalandık o tartışmalardan, siz ona sohbetlerden de diyebilirsiniz; seviyeli ve medenice yapılıyordu. Bunu anlatan Üstadın “Biat II” isimli kitabında “Melih Cevdet Anday’la Kapışma”ya dairiki yazısı bulunmaktadır, okumanızı tavsiye ederim. Kendimizi, çevremizi ve insanımızı anlamak istiyorsak bu bilge adamı okumamızın faydalı olacağı kanaatindeyim. İsterseniz küçücük hacmi olan ‘Bağlanma’ kitabından başlayabilirsiniz…

Bu ziyaret vesilesiyle, bu kutlu günde kendisine hayırlı bir ömür diliyoruz. Ayrıca üstadın yanında durarak bir vefa örnekliğinin en güzelini gösteren değerli insan ve kıymetli şairimiz Necip Evlice’ye; nam-ı diğer İdris Hamza’ya yürekten teşekkür ediyoruz.

Yazıyı, devrimciliğin nasıl olması gerektiği konusundaki duruşunu sözle değil, eylemleriyle ve yaşantısıyla ortaya koyan üstadımızın kendisine has selamıyla bitirmek isterim:       

 “Sevgili arkadaşlar, hepinizi anti-emperyalist, anti-kapitalist, anti-sosyalist, anti-nazist, en önemlisi de Türkiye özeline ait olmak üzere anti-firavunist bilinçle selamlıyorum…”

Rabbim, bu bilge insana mağfiretiyle muamele buyursun inşallah… Âmin.

Onunla birlikte bütün okuyucuların Ramazan bayramını kutlarım.

26.06.2017